Babam zaman zaman anlatırdı:
- Sizinki de bir şey mi? Ben dört yıl askerlik yaptım!
- Kırk kiloydum, sırtıma seksen kiloluk çuvalları yüklerlerdi!
- Yol yapımında da çalıştım, kazma da salladım!
Babamın bu sözlerini dinler, ama bir anlam veremezdim. Dört yıl süren askerlik görevi, hadi diyelim savaş yılları!.. Peki, bu süre içinde çuval yüklenme, yol yapımında çalışma ne oluyor?
Belki anlatmıştır, ama söylediklerini askerlikle bağdaştırmakta zorlanırdım. O dönemi okuyup, özellikle Müslüman olmayanlara uygulananları anlayıncaya kadar... O zaman da babamın ölümü üstünden yıllar geçmiş, onunla ilgili sorularım yanıtsız kalmıştı.
Rıfat N. Bali’nin yeni kitabı Yirmi Kur’a Nafıa Askerleri’ni okurken, babam, anlattığı anı kırıntılarıyla bir anda gözümün önüne geldi. Yoksa o da, o askerlerden miydi?
Yaşasaydı, belki bu kitabın ışığında babamdan çok yararlı bilgiler alabilirdim; ancak kendi payıma o dönemi aydınlatan bu belgelerden çok şey öğrendim.
Nedir bu yirmi kur’a dedikleri?
6 Nisan 1941 yılında Naziler Yunanistan’ı işgal edince, Türkiye’ye saldırmaları olasılığına karşı, yirmi kur’a yedekleri askere alıyorlar. Önemli olan nokta, bu askere alınan erkeklerin tümünün Müslüman olmayanlardan oluşmasıydı. İcra Vekilleri Heyeti’nin kararıyla bu silâhaltına alınanlar, Nafıa Vekâleti emrinde, yol ve havaalanı inşaatlarında çalışmak üzere yollandılar. Bu erlerin tutuklanır gibi toplanma şekli, olumsuz koşullardaki yolculukları, zorluklarla dolu günlük yaşamları, uygulanan kötü davranışlar, bunları yaşayanların anılarında birer utanç görüntüleri olarak yer alıyorlar. Sağlanmak istenen korku ve sindirme yöntemleri de, aradan uzun yıllar geçmesine karşın, yaşayanların hiçbirinin belleğinden silinmemiş.
Bu olayların tanıkları kadar yakın çevresindekiler, yaşadıkları sürece kimi soruların baskısı altında kalmışlar. Rıfat Bali, bu kitabında titiz bir araştırmayla bu soruların yanıtlarını araştırmış:
- Neden yalnızca Müslüman olmayanlar bu olayların hedefi seçildi?
- Neden askerlik görevi için çağrılan bu insanlar, birer amele olarak çalıştırıldılar?
-Bu insanlar hangi il ve ilçelere gönderildiler, çalışma koşulları neydi?
Anılar, belgeler, yerli ve yabancı yayınlar kadar, bu olayların içinde yaşamış tanıkların, yayımlanmış anılarıyla birlikte onlarla yapılmış söyleşiler, bu konuların aydınlatılmasına kaynaklık ediyor. Özellikle bu olayın kahramanları olan Yahudi, Rum ve Ermeniler yaşadıkları olumsuzlukları dile getirirlerken, bu onursuzluğun güvensizlik, utanç ve baskısını ömür boyu taşıdıkları vurgulanıyor.
Rıfat N. Bali diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da bilinmeyen ya da az bilinen kimi konuları aydınlatarak tarihe ışık tutuyor.
Bu yazıya son noktayı koyduktan sonra, Türk Yahudileri üstüne yaptığı araştırmalar nedeniyle, Alberto Benveniste Araştırma Ödülü’nü aldığını okuduğum Rıfat N. Bali’yi yürekten kutluyorum.