Merak, hem iyidir hem kötü

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
10 Eylül 2008 Çarşamba

8 Eylül Pazartesi günü ilköğretim ve liselerde 2008-09 yılının ilk ders zili çaldı. Onca öğrenci ve velinin sokaklara çıkmasıyla her sene kentte yaşanan trafik kaosu, bu sene valilik tarafından alınan önlemler sayesinde büyük ölçüde rahatladı- en azından  çevremde duyduğum kadarıyla...

Tabii ki, okullarla ilgisi olmayan, ancak önlem olarak yola daha erken çıkanlar veya araba almayıp metro gibi toplu taşıma araçlarını yeğleyenler de yardımcı oldu.

Okul deyince , her nedense defter, kalem, kırtasiye ve çanta ilk akla gelenlerdir. Gazetelerde konuya ilişkin çıkan hem bilgilendirici, hem de tüketime yönelik yazılar oldukça ilgi çekici.

Elde taşınan çantalar ve tahta kalem kutuları tarihe karıştı. Yanlız sanırım elde tutulanlarla , şimdilerde sırtta taşınanların ağırlıkları yaklaşık aynı.

Okuldan eve geldiğimde, çantayı ‘küt’ diye yere bırakıp ‘ah’ dediğimi, annemin ‘yavaş ‘ anneannemin de “genç olacaksın bir de utanmıyor musun ah oh demeğe” şeklindeki tepkilerini anımsıyorum.

Yeğenim şimdi sırt çantası kullanıyor. Onunki de ‘kurşun’ gibi. O da çantasını ‘küt’ diye yere düşürüp, ‘çok ağır yaaa’ diye söyleniyor... Aradan geçen onca nesil sonra, okuduğuma göre ağır çantalar temelde aynı fiziksel sorunları ortaya koyuyor. Bizlerde omurga C şeklinde, şimdiki çocuklarda S şeklinde skolyoz oluşturuyor. Son öğrendiğim ayrıntı ise uzun süre ağır çanta kullanmanın boy kısalığına ortam hazırlaması. Önceden bunu bilseydim, yıllarca “Beş santim daha uzun boylu olsaydım keşke diye boş yere üzülmezdim.”

* * *

7 Eylül Pazar günü Galata’da Yahudi Kültürü Avrupa Günü’nün altıncısı gerçekleşti. Bu yıl kutlamalara katılmadım. Değişik ağızlardan yaşananları dinledim. Çekilen yüzlerce fotoğrafa bakarak biraz olsun havayı solumaya çalıştım.

Bu günü gerçekleştirmenin ne tür yoğun çabalar gerektirdiğini, üç yıl boyunca aynı yoldan geçen Şalom ekibi olarak anlayabilirim. Her yıl bir öncekine göre daha mükemmel organize edilen YKAG’de sanırım başarılı olmadığımız konu, geniş toplumdan daha yüksek oranda katılım sağlanması. Bana göre son derece güzel tasarlanmış bir programdı. İçerik güzel, Avrupa’da ‘müzik’ olan yılın teması Galata’da dolu dolu işlenmiş, konferanslar ise ilginçti.

Gelecek yıl için gönlüm neler arzu ederdi?

Yöneticiler her tür olasılığı göz önüne alarak hareket etmeli iseler de, kapalı mekanlar yerine açık hava etkinlikleri de isterdim. Zira yaşam sokakta gelişiyor. Fest Tur’un düzenlediği geziyi, belki farklı iki yönde düşünerek katılımın sınırlanmamasını veya iki katına çıkarılmasını isterdim. Avrupa kentleri arasında gazeteci takası yapıp aynı anda farklı yerlerde yaşananları bilmek isterdim.

Bubi gibi eserleri kolay satın alınamayacak sanatçıların sanat objelerini/resim/heykellerini, bu yıl yapıldığı gibi imkan dahilinde alabilmeyi ve bunun bir gelenek haline gelmesini isterdim... İsterdim... İsterdim..

Tabii ki uzun yıllar farklı enerjilerle sürekliliğin yaşanmasını dilerim.

Başyazarlarımız Yakup Barokas / İvo Molinas ile yazdığımız konuların birbiriyle çakışması imkan dahilinde değildir. Her ikisi ciddi siyasi yazılar yazarlar. Oysa ki, yıllardır dediğim üzere, iki başyazarın en güzel makaleleri birinin edebiyat, diğerinin din felsefe hakkında kaleme aldıklarıdır.

Onaltı yıl birlikte çalışmak birbirimizi tanımak için yeterli bir süreçtir. Bu nedenle Yakup Barokas’ın Bensiyon Pinto’nun yeni çıkan kitabı hakkında yazacağından emindim. Dolayısı ile ben kısa olarak değineceğim.

Her ne kadar ‘merak’ duygusu insan doğasında iyice yerleşik bir olgu ise de, kimi zaman başımıza iş açabiliyor. Türk Musevi Cemaati Onursal Başkanı Bensiyon Pinto’nun “Anlatmasaydım Olmazdı” adlı kitabının ilk nüshalarından biri elime geçince, merakla karıştırmaya başladım. Bir baştan, bir ortadan, biraz da sondan diyerek göz gezdirdim. Tabii kitap böyle okunmaz. Hele yorumu hiç yapılmaz. Bu çizgideyken, Pinto ile yaptığım bir telefon görüşmesinde: “Daha cesur yazabilirdiniz” dedim. Nerden dedim!

Sonuçta gerektiği gibi okudum. Her bölümüyle hemfikir olmayabilirim. Ama kitap çok cesurca yazılmış. Sözlerimi geri alıyorum. Ayrıca sadece gençlere değil, her yaşa yönelik ‘yaşam’ derslerini satırlarda bulmak mümkün.

Kaleminize sağlık!