Üniversite reformunun 75. yılında

Kemal Atatürk’ün Üniversite reformunu gerçekleştirme aşamasında, Hitler zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan bilim ve sanat adamları, Darülfünun’dan İstanbul Üniversitesi’ne geçişte büyük katkılar sağladılar. Yazımda bu konuya değinirken Üniversite reformunun 75. yılında, rektör atamalarında yaşanan tartışmaları düşünmeden edemedim…

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
13 Ağustos 2008 Çarşamba

Ernest E. Hirsch 1902 yılında Yahudi bir anne babanın çocuğu olarak Almanya’da, Goethe’nin evinin bulunduğu sokakta dünyaya geldi. Kendisini bir Alman gibi hissetse de ebeveynleri Yahudi geleneklerine bağlı, ‘kaşerut’a uyan bir aileydi.

Ernest E. Hirsch hukuk eğitimi aldı ve 1924 yılında hukuk doktorasını başarı ile tamamladı.

Hirsch, 1927 yılında Frankfurt Main Üniversitesi’nde Ticaret Hukuku Kürsüsü’nde öğretim üyeliği görevinde bulundu. 1932-33 yılında Nasyonal Sosyalistlerin iktidarı ellerine geçirmeleri üzerine Ernest E. Hirsch’in yargıç ve hocalık görevine tazminat ödenmeden son verildi. Hirsch, burukluğunu, “kalbim kırık ruhum yaralı” sözleri ile ifade eder.

Artık Almanya’da yaşaması mümkün değildir, kitapları, piyano ve kemanı hariç her şeyini satıp trenle Amsterdam’a gider. Flamanca öğrenip Amsterdam Hukuk Fakültesi’nde ders verme hazırlıkları yaparken kendisine İstanbul Üniversitesi’nden Ticaret Hukuku Kürsüsü’nün başına geçmesi önerilir. 

Prof. Ernst E.Hirsch’in anıları TÜBİTAK Pöpüler Bilim Kitapları tarafından, 1997 yılında, “Anılarım / Kaiser Dönemi, Weimar Cumhuriyeti, Atatürk Ülkesi” adı altında yayımlandı.

1933 sonbaharından itibaren çok sayıda bilim adamı, sanatçı aileleri ile İstanbul ve Ankara’ya göç etti. 800’den fazla Alman mülteci savaş yıllarını Türkiye’de geçirdi. Prof. Andreas B.Schwarz ile Maarif Vekâleti arasında 6 Temmuz 1933 tarihinde 58 Alman bilim adamının Türkiye’ye gelip İstanbul Üniversitesi’nde çalışmalarına izin veren bir protokol imzalandı. Prof. Ernest E.Hirsch bu bilim adamlarından sadece biriydi.

Schwartz, İstanbul’daki ilk günlerini şöyle anlatır: “Daha ekim ayı çıkmadan, hemen bütün arkadaşları, aileleri, diğer yakın akrabaları ve asistanları ile İstanbul’a geldiler. Onları her yerde, Taksim’de, İstanbul Caddesi’nde, camilerde ve müzelerde, vapurlarda ve Adalar’da özellikle de kumsallarda görmek mümkündü. Çoğunluğu kendilerini istemeyen Almanya’dan, bir kısmı İngiltere’den, ucuz ve kalabalık Paris pansiyonlarından geliyorlardı. Türkiye’de ise misafirperver bir milletin arasında, serbest, saygı duyulan ve her istekleri karşılanan göçmenler olarak yaşamaya başladılar.”

Bir süre önce araştırmacı/gazeteci Nüket Aşkın, “Son Devrim” adlı kitabını tarafıma gönderme nezaketini gösterdi. Taha Akyol  girişinde şöyle yazmakta; “1933 reformunun, en önemli özelliklerinden biri Hitler barbarlığından kaçan Yahudi bilim adamlarının üniversitemize bilimi ve bilim zihniyetini getirmesidir. Hem bu şekilde üniversitenin kapısı evrensel bilime daha çok açılmış, hem var olan profesör kadrosunda vahim bir tasfiye yapılmıştır.”

Gerçekten araştırmada da belirtildiği gibi 1933 yılında başlayan üniversite reformu Mustafa Kemal’in Hitler Almanyası’nı karşısına alma pahasına gerçekleştirdiği son devrimdi ve bu devrim Türkiye’nin çağdaşlaşması yolundaki en önemli adımlarından biri olacaktı.

Türk Hükümeti’nin kendilerinin kovduğu Yahudilerle ilişki kurduğunu öğrenen Hitler, 8 Mayıs 1933 günü Berlin’deki makamına hiddetle gelerek; “Benim ortadan kaldırmak istediğim bu Yahudi sürüsünü Mustafa Kemal koruyamaz” diye tehditte bulunur ve Atatürk’e “Bu komünist profesörleri ülkenize sokmayınız” mesajını gönderir. Oysa Mustafa Kemal bakanlarına; “Bir onbaşı beni cinayetlerine alet edemez” diyerek işlemlerin hızlandırılması talimatını verir.

Her nedense Atatürk’ün gerçekleştirdiği bu son derece önemli devrim ve Almanya’dan Türkiye’ye sığınan bilim ve sanat adamlarının kültür yaşantımıza katkıları ne geniş halk kitlesi tarafından bilinmekte, ne de devrim tarihi kitaplarında yer almaktadır.

Nüket Aşkın’ın tanımlaması ile Atatürk’ün ‘son devrim’inden günümüze 75 yıl geçti. Gazete olarak bu alandaki sessizlik çemberinin kırılması yönünde çaba gösterenlerin arasında yer alacağız. Dileğimiz ülkemiz medyasının da konuya duyarlılık ve ilgi göstermesidir.