Her birimiz, ancak kendimizde bulunan bir değeri, gönüllü olarak bir başkasına verebiliriz. Bu değer, maddesel de olabilir, tinsel de… Para, herhangi bir nesne, bir eşya… Ya da… Bilgimiz, erdemlerimiz, gücümüz, deneyimlerimiz, sevgimiz… Kısacası, bir şeyi bir başkasına verilebilmemiz için, öncelikle kendimizde olması gerekir.
Nasıl ki bir kör, bir başka köre yol gösteremezse…
Deneyebilir! Sonuçta her ikisinin ya tökezlenerek canları yanacak ya da her an ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır. Gözü açık birinin bile, bir yön tanımı yapabilmesi için önce gidilmek istenen yolu bilmesi ve bunu karşısındakinin anlayabileceği bir şekilde anlatması gerekir. Nerde kaldı ki, bir kör bunu yapabilsin!
Çoğumuz, bu gerçeği bilmemize karşın bir kör gibi bir başka körden bize yol göstermesini bekliyoruz. Kuşkusuz yol göstermek derken, bunu en geniş anlamıyla ele alıyoruz: Esinlendirmek, bilgilendirmek, aydınlatmak, her türlü maddesel ve tinsel değerlerinden, olanaklarından yararlandırmak...
Düşünelim:
Yaşamını karanlıklar içinde sürdüren kişi bizi ne kadar aydınlatabilir?..
İnsan öncelikle aydınlığı bilmeli, aydınlanmış olmalı ki, bir başkasını, bulunduğu karanlıktan kurtarabilsin. Yoksa ilişki sürdükçe, aynı karanlık bütün çevresini kuşatacak, herkesi içine çekecektir.
Benzer sözleri cahil insanlar için söyleyebiliriz. Onlar gibi yaşamını karanlıklar içinde sürdürenler anlamadığı, bilmediği konularda başkasına nasıl yol gösterebilirler?
Yanıtımız farklı olmayacaktır:
Bir kör, bir başka köre nasıl yol gösterebilirse!...
Kendisi tutsak olan biri, bizi nasıl özgürlüğe kavuşturabilir?..
Özgürlük bedensel olduğu kadar, düşünsel de olabilir. Bizi tutsak eden zincirleri kıramadığımız sürece, beden ve düşüncelerimizin sınırlı alanı, bir başkasına yardım etmemize hiçbir şekilde olanak vermeyecektir.
Açlık içinde kıvranan biri, bir başka aç insanın karnını doyurabilir mi?..
Yoksulluk, kuşku yok ki başta temel gıdalar olmak üzere birçok gereksinimin karşılanmasında en büyük engel olmaktadır. Böyle kısıtlanmış bir yaşam süren insanın, bir başkasının gereksinimine yanıt veremeyeceği ortadadır.
Sorun yalnız varsıllık ya da yoksullukla ilgili değil; yardım etmek, yol göstermek, paylaşmak öncelikle herkesin savunması gereken birer erdem!
Hatta sevmek!..
Bütün sorularımızı bir yana bırakarak, tüm söyleyeceklerimizin özü olan şu soruda yoğunlaşabiliriz:
Sevgiyi bilmeyen bir insan, bir başkasına sevgisini nasıl gösterebilir ya da verebilir?
Sevgi, düşünmeden, bir karşılık beklemeden vermektir! Bunun için, bu duygunun içimizde mutlaka gelişmiş olması gerekir.
İçinde sevgi olmayan kişinin de, verecek hiçbir şeyi yoktur!