Küresel kriz ve cemaatimiz...

Küresel ekonomik krizde; “bize bir şey olur mu, olmaz mı, teğet geçer mi geçmez mi?” tartışmaları bir yana ateş son sürat bacayı sarıyor. 2009 yılının ilk altı ayının zor geçeceği en yetkin ağızlardan açıklandı. Kriz cemaatimizi de ciddi önlemler almaya yöneltiyor.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
26 Kasım 2008 Çarşamba

ABD ekonomisinde iyice su üstüne çıkan ve fiilen yaşanmaya başlanan resesyonun gelişmiş, azgelişmiş tüm ülkelere dalga dalga  yayılmasını ve önlem paketlerini herkes nefeslerini tutarak izlemeye başladı.

“Ele ele verelim, krizin üstüne gidelim”, “alışveriş için gün bugün” türünden daha iyimser tekerlemeler veya “Türkiye yaşanan tüketim patlaması ile krizi daha kolay atlatır” yönündeki öngörülere kulak verip belki de bunalıma, strese girmemek en sağlıklı çözüm, çünkü kayıpları düşünürken sağlığımızı da kaybetmek en kötüsü…

Cemaat bilgilendirme toplantısında konuya ilişkin ortaya atılan görüşleri geçtiğimiz sayı, perspektif sayfamızda, Selim Aviyente’nin kaleminden aktardık. Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Prof. İzak Atiyas’ın da bilgilendirme toplantısında gerçekleştirdiği konuşmasına gelecek hafta, ekonomi sayfasında yer vereceğiz.

Türk Yahudi bireyleri açısından, giderek yaşlanan bu cemaatte, emekli kesimin önemli bir bölümünü, sermayelerin giderek küçülmesi ve faiz gelirlerinin azalması nedeniyle sıkıntılı günler bekliyor. Küresel kriz öncesinde bile kış aylarında adalarda yaşamayı yeğleyen aile sayısının giderek artması bu gidişatın ilk belirtisiydi.

Gençler iş bulmakta eskiye oranla daha çok zorlanacaklarsa da önlerinde uzun bir yaşam süreci var ve bu kriz dönemini kendilerini bir iki yıl sonraya daha donanımlı bir şekilde hazırlanmaları için bir fırsat olarak değerlendirmeleri mümkün.

Cemaat kurumlarında ise tasarruf tedbirlerinin yanı sıra derneklerin birleştirilmesi ve sinagogların nöbetleşe açılması dâhil her olanak tartışılıyor.

Bir sinagogu ayakta tutmaya çalışmak geçmişimizin korunması açısından tabii ki büyük önem taşır. Bu çaba övgüye değer bir davranıştır. Ne var ki artık dindaşlarımızın ikamet etmediği yörelere, salt ibadethanelerin yaşatılması için her hafta otobüs kiralanarak insan taşınması, seudalar verilmesi günün ekonomik koşullarında tartışmaya açılmalı, alternatif çözümler düşünülmeli.

Keza her derneğin uzun tarihi bir geçmişi, yıllardır özverili çalışmalarla gerçekleştirdiği amaçları vardır. Bu nedenle “tek bir çatı altında birleşin” demek ne denli gerçekçi bir öneri bilemiyorum. Kaldı ki birleşmeler bile olağanüstü koşullarda ele alınabilecek projeler değildir. Yine de uyumlu bir işbölümüne ve kaynak tasarrufuna gitmek gerekiyor.

 Tabi ki bu konularda alınacak önlemler ve geliştirilecek projeler bu yazımın kapsamını oldukça aşar. Çözüm yollarının bulunabilmesi için her kurumun kendi özel koşulları dâhilinde ele alınıp olmazsa olmazlarla kısıtlamaya tabi tutulabilecek kalemlerin değerlendirilmeleri gerekecektir.

Örneğin Gözlem Yayın A.Ş.’nin temel görevi her hafta aksatmadan gazeteyi hazırlamak ve belli bir strateji doğrultusunda yıllardır sürdürdüğü kitap yayımına devam etmektir. Ancak Şalom bu vazgeçilemez temel fonksiyonlarının yanı sıra doğrudan veya dolaylı pek çok kültürel etkinliğe de katkıda bulunur. Önümüzdeki dönem bu tür girişimleri ekonomik gerekçelerle daha sık elekten geçirmemiz gerekecektir.

Televizyon karşısında uzun bir süreden beri küresel ekonomik kriz konusunda ileri sürülen görüşleri dinleyerek, gazetelerdeki ekonomi köşelerini okuyarak her birimiz birer ekonomi uzmanına dönüştük.

Bu hafta sonu gerçekleşen “Limmud Kültür Festivali”nde değerli konuşmacı, sanatçı, fikir adamları ve konularında uzman kişileri izleyerek  hoşça vakit geçirdiğinize,  bilgi dağarcığınıza bir şeyler kattığınıza ve ekonomik krizin yarattığı karamsar ortamdan bir nebze uzaklaşabildiğinize inanıyorum.