Alaçatı’nın parke taşlı yollarında

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
2 Temmuz 2008 Çarşamba

Özellikle yaz aylarında kalabalık ortamlarda bulunduğum zaman, yürürken çevremdekilerle aramda  mümkün olduğunca mesafe yaratmaya çalışırım. Yüksek nem oranı ve diğer ayrıntılardan kaynaklanan ‘yapış yapış’ hal, birileri koluma değdiğinde ‘diken diken’ olmam için yeterlidir.

* * *

İstanbul giderek kalabalıklaşıyor. Bir dönemler taşı toprağı altın diye şehre göç edenler, koşulların pek de öyle olmadığını anlayana kadar birkaç nesil geçti. “İstanbul bu kadarını kaldıramaz. An gelecek köydekiler şehirlere, şehirdekiler de köylere göç edecek” demişti kimi dostlar. Haklı da çıktılar. Nitekim emekli olduktan sonra İstanbul’un trafiğine, kalabalığına ve pahalılığına dayanamayan bir grup insan Ege sahilleriyle güneydeki kent ve kasabalara giderek yaşamlarını stressiz sürdürme kararı aldılar. Kimileri yokluktan, kimileri çokluktan gitti. Zaten sorunlar genelde ya yokluktandır, ya da çokluktan. Sonuç olarak ilk gidenler bir şekilde cesaret örneği gösterdiler. Pek çoğu da bu seçimlerinden ötürü memnun kaldı.

Doğrusu ilerde yaşantımı daha sakin ve ılıman bir yörede geçirmek hayallerimin sadece biri... Hayallerimi kısa süreli de olsa hayata geçirmenin en güzel yolu oralarda yaptığım tatillerdir.

Böylece geçenlerde, hem serin sularda yüzmek, hem de ‘sağlam kafa sağlam vücutta bulunur’ özdeyişinin doğruluğunu ispatlamak için Ege’nin yolunu tuttum. Kumrucu Şevki, ve çok sevdiğim ünlü ‘sakızlı dondurmayı’ Çeşme’de geride bırakarak koylardan birinde konakladık. Halk güleryüzlü, insanlar sakin, su milattan önce Büyükada’daki Değirmen Plajı gibi billur, hatta deniz kestaneleri bile şirin...

* * *

Tatil anlayışımda bölgede yaşayan tanıdıklarımı aramak pek olası değildir. Ancak bu kez bilgi edinmek için Şalom İzmir temsilcisi Avram Ventura’yı aramakta tereddüt etmedim. Gazete çalışanları arasında böyle bir avantaj var.Sık görüşmeseniz de bir yerlerde hep güvenilir bir dostunuz vardır. Sağolsun Avram geldi, bizi evine götürdü. Bir gün evvel yazlıklarına taşınmış olmalarına rağmen eşi Dolsin güleryüzü ve tatlı sohbetinin arasında kahveleri yapmış yanına ikramları hazırlamıştı bile... Ardından arabayla çıktık, Avram’ın mükemmel rehberliği ile çevreyi gezdik.

Avram Ventura ile kısa bir süre önce elimize geçen “İzmir, Tarih ve Toplum” dergisinin ilk sayısı hakkında konuştuk. Zaman zaman Şalom’da kitap eleştirileri yayınlanana Tufan Erbarıştıran, derginin genel yayın direktörü. A. Ventura üç ayda bir çıkacak olan İzmir, Tarih ve Toplum’un yayın kurulunda görev alıyor. “Pek bir iş yapmıyorum” dese de Ventura’nın ne denli göreve bağlı olduğunu herkes bilir.

Derginin içeriğinden bazı başlıklar verirsem, İstanbul’da  yaşayan İzmirliler veya tarih sevdalıları sözkonusu yayına ilgi duyabilirler.

- Bornova’daki Levanten köşkleri

- İlk kez Havra Sokağı’nda açılan meyhaneler

- Kahraman Yahudi Polis Rafael Çikurel (Raphael Tchicourel) Efendi

- Vittorio Pissani’ye şükran armağanı

İnternet  sayfası adresi belki sizi dergiye bir adım daha yaklaştırır:

www.senocakyayinlari.com

* * *

Alaçatı’nın daracık parke taşlı sokaklarında gezinirken yıllardır görmediğimiz birkaç İstanbullu eski dosta rastladık. Hepsinin ilk sorusu: “Artık burada mı yaşıyorsunuz?” oldu... Anlaşılan o ki, büyük şehirlerden uzaklaşmak artık çoğu kişinin hayallerini zorluyor.