Varlık ile saygınlığın peşinde...

“Bu dünyada sadece iki felaket vardır. Bir tanesi, kişinin istediğini alamaması, diğeri ise almasıdır. İkincisi çok daha kötüdür; bu gerçek bir felakettir!” Oscar Wilde

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
11 Haziran 2008 Çarşamba

Insan hep bir şeyler arzular. Bir şeyler elde etme arzusu yok oldu- ğunda kişinin yaşama hissi de yok olur. Günümüz toplumunda koşullar kişiyi hep daha fazla elde etmeye, her şeyi satın almaya iteler.

Her birimizin içinde farklı bir beşeri-toplumsal arzular karışımı vardır ve bu karışım yaşamlarımız boyunca değişime uğrar.

- Varlık, kişinin sahiplenme duygusunun somut bir sonucudur.

- Saygınlık, daha yüksek düzeyde bir arzudur. Kişi artık, bir çocuk gibi her şeyi ‘kapmak ister fakat kendisinin dışında engin bir dünya ol- duğunu fark eder ve tüm yaşamını başkalarının saygısını kazanmaya adar. Böyle bir kişinin saygınlık için ödemeyeceği bedel yoktur.

Özetle kişinin doğasında bencillik duygusu egemendir. Dünyada bu sıra oldukça kendilerinden söz edilen iki Kabalist mevcut; Ray Berk, Madonna gibi ünlileri saffına kazanıp milyon dolarlara ulaşan bağışlar toplarken, Ray Michael Laitman sosyalist Kabalacı diye anılmakta ve belli ölçüde daha münzevi bir yaşam sürmektedir. Muhafazak r çevrelerin her iki Kabaliste hoş gözle bakmadıklarını, dini tecimsel amaçlar ile kullanmakla suçladıklarını belirtelim.

Yukarıda görüşlerini özetlediğim Ray Laitman Moskova’da bulunan Rus Bilim Akademisi Felsefe Yüksek Enstitüsü’nden felsefe ve Kabala üzerine doktora, Biyoloji ve Sibernetik Fakültesi St.Petersburg Bilim Enstitüsü’nden Bilim Yüksek Lisansına sahiptir. Ancak bilim adamı, be- denin, aynen onu oluşturan hucreler gibi daha büyük bir bütünün parçası olduğu kanısına vardığında ve kendisine bilimin bu sorunlarla ilgi- lenmediği söylendiğinde 1974 yılında Rusya’dan ayrılır ve İsrail’de Kabala üzerinde çalışmalara yönelir.

Çok bilinen bir özdeyiş vardır; “Doymuş bir asianın yanında yürü- mek doymuş bir insanın yanında yürümekten daha güvenlidir.” Insan ne yazık ki arzularını, istemlerini frenlemekten acizdir. Oysa tabiat bize doğumdan itibaren doğayla dengede var olmak için yeterli bilgiyi aşılamıştır. “Dengeli durum her zaman en mutlu durumdur”. Küçük insan ‘ben baş olayım da neyin başı olursam olayım önemli değil’ diye düşünür, amaç egosunu tatmin etmektir; tek kişilik bir de- partmanda şef, on haneli bir köyde muhtar, amacı belirsiz bir demekte başkan vs... Ve kendini süper güçler ile donatılmış, astığım astık, kestiğim kestik zannediverir ne yazık ki...

Dengeye nasıl ulaşacak, egomuzu nasıl denetim altına alabileceğiz? Doğu öğretileri haz alma arzusunun yoğunluğunu azaltacak çok kap- samlı yollar geliştirdiler. Bunu yapmak için fiziksel egzersizler kullandı- lar ve acının yoğunluğunu azalttılar. Çünkü amzulardan yoksun kalmak beraberinde belli bir mutsuzluğu ve giderek acıyı da getirmektedir.

Ancak bu yöntemin bir sonuç vermediğini, Çin gibi ülkelerde baskı altında tutulan insan egosunun giderek patlama noktasına ulaştığını ve bu halkların küreselleşme sonucu giderek tüketim toplumlarının esiri haline dönüştı]klerini gözlemliyoruz.

‘Öyle ise egomuzu nasıl denetim altına alacak, dengeyi nasıl sağlayacağız’ sorumuzu yinelersek Ray Laitman’a göre; “fiziksel iyiliğin öte- sinde, düşünce gücümüzü başkalannın farkındalık düzeyine yükseltmeye odaklamalıyız “.

Daha açık bir deyiş ile, tek bir sistemin parçaları olarak, hemcinslerimiz ile bağ kurma arzusunu oluşturmaya çalışmalı ve davranışlarımızı bencillikten özgecile (kişisel yarar gözetmeksizin insanlığa yarar sağla- yan bir kişiliğe) çevirmek için başkalarının iyiliği ile ilgilenme istemini bencil özelliğimizden daha güçlü bir hale getirmeliyiz.

Kabalistlerin “Tikun”diyeadlandırdıkları bu oluşum neyazık ki bilgi dağa rcığımızı fazlası ile aşmaktadır...