Falanika ile Fulanika

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
11 Haziran 2008 Çarşamba

Yaşantımıza giren bazı özel insanlar vardır. Konuşmaları, bilgileri, duruşları ve davranışlarıyla bir odaya girdiklerinde hemen farkedilirler.Sadece dış görünüşleri ile değil auraları ile çevresindekileri hakimiyetleri altına alırlar.

Bunlardan biri çoğumuzun tanıdığı, uzun süre İstanbul’da İsrail’in Kültür Ataşesi olarak görev yapan Zali  De Toledo’dur. Zali’nin farklı bir insan olduğunu kimse yadsıyamaz. Gazetemizin kültür sayfası gereği, sıklıkla bilgi alışverişinde bulunurduk. İlk zamanlarda Kültür Ataşesi ile anlaşmakta hayli zorluk çektik.Arabuluculuk yöntemini denediğimiz günler bile oldu. Ama alto soprano yükselen ses tonu, ardından aynı tonda bir kahkahaya da çok çabuk dönüşürdü. Alımlı görünümü ile her zaman dik yürürdü. Sağlık sorunları olduğu günlerde bile o asker duruşundan ödün vermedi. Sonuçta Zali De Toledo ile hem çok güzel projeler yaptık, hem de çok iyi dost olduk.

Zali, gazeteye girmesini istediği haberlerin; istediği gün, istediği boyda ve hemen yazılmasını arzulardı. Gazete sayfaları müsait mi? Reklam sözleşmemiz var mı? Bu ve benzeri sorunlar kültür ataşesinin sorunları değildi. Olmadığı gibi,  ‘yok’ sözcüğü, Zali’nin kelime haznesine dahil değildi.

Zali De Toledo, Judeo- Espanyol’u çok güzel konuşurdu. Kızmaya başladığında cümlelerinin arasına Judeo-Espanyol sözcükler katmaya bayılırdı. Tabii bunlar her zaman sevgi sözcükleri değildi. Örneğin; bir haberi gazeteye giremediğinde: “Aferin, siz yanlız ‘mavi melekler gezmeye gitti, pembe melekler gato yaptı, falanika i fulanika masapan pişirdi’ bunları yazın” derdi. Başkalarının yaptıklarını önemsemediği için çok kızardık o zamanlar.

Zali De Toledo, bir kaç yıl önce görev süresini tamamlayarak İsrail’e döndü. Şalom okumayı sürdürüyor, bizler de onu aramayı..

* * *

Bu vesile ile ‘Pembe Melekler’den’ gönül rahatlığı ile söz etmek istiyorum. Katıldığım mevlut yemekleri ve yaptığım kısa ziyaretler harici kısa süre öncesine kadar  gönüllülerin nasıl  çalıştıklarına tanık olmamıştım.. Hep böyle değil midir, zaten? Bire bir yaşamadığınız, olayın bir parçası olmadığınız sürece, konu ne olursa olsun anlamanız imkansız.

Eşim yaklaşık üç hafta günün büyük bir bölümünü  Balat Or-Ahayim Hastanesi’nde tedavi gören bir aile büyüğümüzün yanında geçirdi. Ağır bir hastanın yanında zaman kolay geçmez. Biraz dolaşırsınız, biraz bahçeye çıkarsınız, sonra odaya dönersiniz. Bu süre zarfında da çevreyi gözlemlersiniz.

Pembe Melekler hem hastayla, hem de hasta yakınıyla ilgileniyor. Hatır soruyor, sohbet ediyor, moral desteği vererek onları gülümsetiyor. Farklı bir ilaç bu, herkes veremez. Çay saatinde kendi hazırladıkları kahvaltılıkları getiriyorlar. Tek başına yiyemeyen hastaları, sabırla yavaş yavaş doyuruyorlar. Arada öğlenleri, kimi zaman da akşamları mevlut yemeklerinde yardımcı oluyorlar. Tıbbi olmayan, terapi seansları düzenleyerek, odalarından çıkabilecek durumda olan hastaları bir araya getiriyor, yaşamdan kopmamaları için sohbet, müzik v.s. gibi kısa süreli etkinlikler düzenliyorlar. Ve, ve, ve.... Herkeste bu sevgiyi verecek yürek yok. Bu farklı bir erdem.

* * *

Hastanedeki yaşama kısmen de olsa tanık oldum. Bu bir teşekkür yazısı değil. Biz her açıdan memnun kaldık; başkalarını bilemem. Hastane kopleksinde hiç aksama yok mu? Tabii ki var. Polikliniğin de zamanla hastane kadar mükemmel bir hale geleceğini umuyorum.

Hepsi daha iyisini istediğimiz için.