Exodus

George Bush'un Knesset'te geçtiğimiz hafta yaptığı 60.yıl konuşmasını duysanız ABD ile İsrail'in adeta aynı ülke olduğu sanısına kapılırsınız. O ne büyük dostluk ve müthiş kardeşlik sevgisi böyle! Lakin ABD halkının İsrail'e olan yakınlığının gerçek bir hikayeye dayanan Hollywood filmiyle başladığını bilir misiniz? Ya, bu gerçek hikayenin de İsrail'in kurulmasına en büyük yardımı yaptığını bilir misiniz?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
21 Mayıs 2008 Çarşamba

Nazi tankları 1939 yılında Polonya sınırını geçtiği gün Amerikan senatörü, “Tanrım, Hitler’le sadece bir nebze konuşabilsek bütün bunları önleyebilirdik” der. Bize bunu aktaran George Bush. Ve şöyle yorum getirir: “bu yaklaşıma, olsa olsa ‘hafife almanın aldatıcı rahatlığı’ adını takmak gerekir. Bunların budalaca rüyalar olduğunu tarih göstermedi mi bize defalarca?” Sonra bir taşla iki kuş vurur Başkan. Demokratların başkan adayı Obama’ya taş atarak, şöyle der: “Bugün bazılarımız teröristler ve radikallerle konuşmamız gerektiğine inanıyor, onları yanlış olduklarına ikna edeceklermişçesine!..”

Bush’un İsrail’in 60. yıl kutlamaları nedeniyle Knesset’de yaptığı konuşma Amerikan İsrail dostluğunun kolay kolay bozulamayacak çok sağlam bir yapıştırıcıya sahip olduğunu kanıtlıyordu. Bakın bu sözler kime söylenebilir ki: “İsrail’in nüfusu 7 milyon olabilir. Lakin terör ve şeytanla mücadelenizde 307 milyonsunuz. Zira ABD sizin yanınızdadır”…

Ve tabii ki alkışlar, alkışlar, alkışlar...

ABD-İsrail ilişkilerinin bu derece sağlam olmasının mutlaka siyasi, ekonomik ve jeopolitik nedenleri vardır. Roosevelt hariç -kimi tarihçilere göre Holokost esnasında ‘üç maymun’u oynamış ve İsrail oluşumuna karşı gelmiştir - tüm ABD başkanları en azından iktidarları süresince İsrail’in en yakın dostu olmuşlardır.

Peki, Amerikan halkı nasıl dost olmuştur İsrail’le?

Bir Hollywood filmi sayesinde! Gerçek bir hikâyeye dayanan ‘Exodus’ sayesinde...

Tarih 11 Temmuz 1947’dir. Filistin’deki İngiliz mandası bölgedeki Arapları daha fazla kızdırmamak için Filistin topraklarına Yahudi göçünü sınırlamıştır. Onbinlerce Holokost kurtulanı bu topraklara girmek için can atmaktadır. Ve Filistin’deki kimi ‘yeraltı örgütleri’ buraya gizli güçler organize etmektedir. Bunlardan biri de, o tarihte Marsilya’dan yola çıkan ve bölgeye 7 gün sonra gelen ‘Exodus’ adlı gemide bulunan kaçak 4515 Yahudinin göçüdür. Bölgeye giriş yasak olduğundan gemi çevresinde ufak bir çatışmadan sonra İngilizler geminin kaçaklarla birlikte Marsilya’ya gönderilmesine karar verir. Bundan önce gelenleri Kıbrıs’a gönderen İngilizler artık bu kez Yahudilere bir ders vermek istemekteler ve geldikleri yere geri gönderilmeleri konusunda taviz vermek istememektedirler.

Exodus yolcuları küçük gemilere bindirilerek Marsilya’ya geri dönerler. Göçmenler gemiden inmezler. Fransızlar biraz da Holokost suçluluk kompleksinden zor kullanmazlar. Ve gemi bu kez İngiliz işgali altındaki Hamburg’a -evet Almanya’ya!- gönderilir İngilizler tarafından. Ve özellikle erkekler yoğun şiddet kullanılarak gemiden indirtilir ve 4515 yolcu Almanya’da kalır. Kimi tekrar Filistin’e dönmeye çalışır, başaramaz. Bu arada İsrail Devleti kurulur. İngiltere, Yahudi devletini 1949 yılının Ocak ayında tanır ve Exodus yolcuları 18 ay sonra ‘kutsal topraklara’ varır...

1958’de Leon Uris hikâyenin romanını yazar. Kitap çok satar. 1961’de ise Amerikalı yönetmen Otto Preminger Hollywood yapımı filmini çeker. Başrolde ‘yakışıklı’  Paul Newman, İsrail Devleti’ni kurmaya çalışan Ari Ben Canaan’ı oynar. Boynu bükük, katliama, Holokost’a uğramış Yahudi tipi yerini ülkesi için mücadele eden, cesur bir kahraman Yahudi’ye dönüşür. Film aynı yıl Amerika’da gişe rekoru kırar. Amerikan halkı Yahudilerin çektikleri büyük ve eşsiz acıyı bu film sayesinde anlar.

Bir filmin iki ülke halkını yakınlaştırmasının başka bir örneği var mıdır, bilinmez. Amerikan siyasileri Auschwitz’i bilmelerine rağmen kıllarını kıpırdatmadılar. Ama halk, siyasi beklentiden uzak olan halk, bazen liderlerine benzemeyebiliyordu nitekim!..

Exodus’un bir başka ve daha da büyük bir simgesi var kimi tarihçilere göre.

Tarihçi Elie Barnavi, İsrail Devleti’ni kurmaya kafasını takmış Ben Guryon’un, olabilecekleri bile bile Exodus olayını organize ettiğini iddia ediyor. Ve sonuçta; Holokos’ta olanları sadece duymakla yetinen dünya kamuoyu, Birleşmiş Milletler’in, meşhur devlet kurma izni veren kararının hemen öncesinde Exodus olayı sayesinde artık Yahudilerin devletlerini kurması gerektiğine inanıyor. Sonuçta 29 Kasım 1947’de meşhur karar çıkıyor.

Exodus, Elie Barnavi’ye göre ‘makyavelist’ Ben Guryon sayesinde İsrail’in kuruluşunun en büyük itici gücü olur. Bu nedenle Barnavi, “her mazlum halkın kendi Ben Guryon’larına ihtiyacı var” diyor...

Evet, İsrail 60 yıl içinde dünyanın önde gelen ileri ve demokratik ülkelerinden biri olmayı başardı. Prof. Ersin Kalaycıoğlu’nun geçenlerde söylediği gibi, İsrail’deki demokrasi, ekonomik gelişmişliği de doğurdu.

Şimdi sıra Filistinlilerde.

Umutsuz olmaya gerek yok! 65 yıl önce, Japon kamikazeler ABD savaş gemilerine intihar saldırıları düzenlediklerinde kim 65 yıl sonra Japonya’nın en zengin ve en demokratik ülkelerden biri olacağını söyleyebilirdi ki?

Belki naif bir karşılaştırma ama olsun! Bırakın naiflik hakkımızı biz de kullanalım.

Kullanalım ki, kimselerin tekelinde olmasın!

Ve umut, yegâne oksijenimiz olmaya devam etsin…