Fay kırığına dikkat

‘Hatırla Sevgili’ dizisini izlerken 35 yıl önce olanlara şimdiki gençlik biraz da anlamsız gözlerle bakıyor. Apolitik yeni nesil, sağı ve solu ve de bunların radikal uzantılarını bilmedikleri için dizide gördüklerini anlamakta zorluk çekiyorlar. Zira bugün bambaşka bir tabloyla karşı karşıyayız. Lütfen dikkat...

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
27 Mart 2008 Perşembe

Bugün memleketimizde olanları sağduyu ile değerlendirmek gerekiyor. 12 Eylül 1980 öncesi hafızalarımızdan çıkmayan “bizler-sizler” ayırımı bu kez bambaşka bir bağlamda yine “bizler-sizler” olarak tekerrür ediyor.

Tehlikenin, ayrılık tehlikesinin farkında mıyız?

‘Hatırla Sevgili’yi seyrederken 35 yıl önce olanları şimdiki gençler biraz da anlamsız gözlerle izliyorlar. Apolitik gençlik, sağın ve solun ve de bunların radikal uzantılarını bilmedikleri, görmedikleri için Türkiye gerçeklerini anlamakta zorluk çekiyorlar. Zira bugün bambaşka bir tabloyla karşı karşıyayız. 21. yüzyıl, refah toplumu, Avrupa Birliği üyeliği, ekonomik gelişme, çağdaşlaşma derken birden yeni bir ayırımın ayırdına varıyorlar. Derin toplumsal farklılıklar, fay kırıklıkları istemediğimiz yerlere çekebilir yegâne ülkemizi. Aman ne olur dikkat!

Bu ülkenin genç nüfusu tartışma, hele bölünme değil, iş, aş ve gelişme istiyor. Bu noktada; toplumu farklılıklarla yaşatacak, kimilerinin kısılan özgürlüklerini ve de başkalarının korkularını ciddiye alacak ve bütün bunları çağdaş demokratik normlar eşliğinde birlikte yürütecek yetkinliğe sahip liderlere ve yöneticilere ihtiyacımız olduğu çok açık.

Bu ülke hepimizin...

* * * 

“İsrail’i hiç bir zaman terketmeyeceğiz”...

Bu çok iddialı sözlerin sahibi, babalarının, büyükbabalarının, Yahudileri yeryüzünden silmek gibi akıl almaz projeyi hayata geçiren bir devletin başbakanı, Angela Merkel’den başkası değil. İsrail Parlamentosu Knesset’te ilk kez bir Alman Başbakanı’nın “katillerin diliyle”, Almanca yaptığı konuşma tarihe geçecek kadar ilginçti. “Holokost, Almanlar için büyük bir ayıptır” derken “kurbanların önünde eğiliyorum” diyecek kadar geçmişinden utanan ama bu utancı, uygarlığın çöküşüyle özdeşleştirebilen lider portresi çiziyordu, korkmadan, saklamadan, yan yollara girmeden.

Merkel’in konuşmasının, beklendiği gibi 6 Milyonun katili bir devletin başbakanı olması nedeniyle kimi İsrailli parlamenterlerin protestosuna uğramasını olağan karşılamak gerekirdi. Acılar büyük, hatıralar tazeydi. Bir masum Yahudinin kafasına kurşun sıkarken Almanca küfür eden SS subayının kullandığı dil, kimilerine itici ve tahammül edilemez gelebilir pekâlâ. Wagner’in müziğini dinlememek gibi bir tepki belki de. Lakin hem antisemit Wagner’in müziği yaşıyor, hem de “katillerin dili” diye nitelendirdikleri Alman dili yaşıyor. Üstelik o başbakan o dille “önünüzde eğiliyorum” dediği zaman “mühimmatınızın” iyice eksildiğini de farkediyordunuz muhtemelen. Zira hayat, geçmişi unutmadan devam etmeli... Hele hele, “sizi hiç bir zaman terketmeyeceğiz” diyen bir başbakana artık ne tepki verebilirsiniz ki?..

Lakin, Merkel gezisinin ilginçliği burada bitmiyordu. İsrail’e ziyaretinin haftasında Almanya’nın ve Avrupa’nın en çok okunan prestijli haftalık siyasi dergisi de bir sürpriz yapıyordu.

Der Spiegel, yayımladığı 25 sayfalık bir raporda Holokost katliamlarının, bilindiği üzere sadece SS’ler, Gestapo ve Alman askerleri tarafından değil de, bildiğimiz ‘sıradan’ insanlar tarafından da gerçekleştirildiğini anlatıyordu.

Halen devam etmekte olan kapsamlı tarih çalışmasında, Yahudi katliamlarının sahibi olarak içlerinde, opera sanatçısı, öğretmen, öğrenci, dişçi, profesör, rahip ve gazetecinin de olduğu tam 200 bin -evet 200 bin! - sıradan Alman vatandaşını gösteriyordu.

Bu, tabiatıyla korkunç bir gerçeğin aydınlatılmasıydı. Ve bu noktada, “peki Hitler ve katillerini anladık da, neden sıradan insanlar da katil olmuş?”u sormak gerekiyordu.

Ve ilginçtir, yapılan araştırmalarda çıkan gerekçeler şöyleydi: emirleri yerine getirmek, yılların getirdiği antisemit beyin yıkama - bu çok önemli! - liderlere kör itaat, görev aşkı, Yahudi varlıklarına sahip olma, el koyma güdüsü, savaş dönemi şiddetin olağanlaşmasına uyum ve de mahalle baskısı -bu da çok önemli olsa gerek! -

“Beyin yıkama” ve “mahalle baskısı” sosyologların ve de siyasilerin düşünmeleri gerektiği mevzuular olmalı.

‘Bir daha asla!’ demek önemli ama içini dolduramazsanız içi boş slogandan öteye gitmeyebilir...

Der Spiegel’in bulguları kimi cezasız kalan suçluları da içeriyor.

Bu da, “kötülüğün yeryüzü hakimiyeti” teorik yazılarımın bir başkasını oluştursun ilerde!...