Herşeye rağmen Ferruh Bey...

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
6 Şubat 2008 Çarşamba

Gribe yenik düştüğüm birkaç gün boyunca, gözlerimi açık tutabildiğim süre içinde okuduğum kitaplar en büyük kazancım oldu. Bunların başında Lizi (Liz) Behmoaras’ın son kitabı “Suat Derviş / Efsane Bir Kadın ve Dönemi” yer aldı. Lizi’yi, Şalom’da yazdığı günlerden başlayarak, ilk kitabını ve ardından gelen diğerlerini hep keyifle okudum. Hatta içimizden biri daha edebiyat dünyasında yerini bulduğu için gurur duydum. Kitabın tanıtımını yapmıyorum. Ama muhteşem kapağına dokunup, bir an önce okumaya başlamanız için birkaç cümle: “... Suat Derviş. Bir erkek adı taşıyan ve başı eğilmediği söylenen bu kadın beni çok etkilemişti.(...) Aristokrat bir Osmanlı ailesinin kızı. Cumhuriyet’in ilk yıllarının en önemli gazetecilerinden... Nazım Hikmet’in ilk aşkı. Birkaç kez evlenmiş, güzel ve ‘çapkın’ bir kadın...”

* * *

Kitap editörümüz Gila Erbeş’in masasında ‘Mazinin Dilinden Büyükada’ adlı bir kitap bulunca hemen elime aldım. Yazarının Ferruh Ertürk olduğunu görünce daha da şaşırdım. Yıllardır Büyükada’da iskele çıkışında rahmetli İksidas’ın kitapçı dükkanının penceresinden dünyaya bakan, yaptığı ada temalı tablolarıyla tanınan dostumuz Ferruh Bey. Kitaba şöylece bir göz atabildim. 1945’lerden başlayıp 6-7 Eylül’e kadar gelinmiş. Bundan sonraki yıllar başka bir kitabın konusu olacak anlaşılan.

Kitapta yer alan fotoğraf albümünden rastgele bir sayfa açtım. Bisikletli, birkaç delikanlı. Alt yazı ise şöyle: (soldan sağa) Façyo Taki, terzi Temel, tesisatçı Simon, yazlıkçılardan Mina, diş protezcisi Agop ve Kamil Karsan / Yıl 1951

Ferruh Ertürk kitabın önsözünde; “Adalarda doğa ananın kucağında iç içe, mutlu bir yaşam olduğunu gözler önüne serip, ‘herşeye rağmen henüz geç değil’ mesajını vermek için kaleme aldım.” diyor.

Ferruh Bey iyimser yapıda, mizah anlayışı güçlü bir sanatçıdır. “Herşeye rağmen...” sözlerinde haklı çıkmasını dilerim.

* * *

Konu adalardan açılmışken, Robert Schild’in önerisiyle ‘Adalar Postası’ adlı web sitesine üye oldum. İster 1840’lı yılları, ister günceli orada buluyorum. Kış vakti, ‘orta ölçekte’ sıkıntılı olduğunuzda bir tuşa basarak Ada’ya ışınlanabiliyorsunuz. Saat kulesinin önünde sizi bekleyen 50’lerin kıyafetleri içindeki bay ve bayanları görüyorsunuz. İçiniz ısınıyor. Ruh haliniz mevsim atlıyor adeta..

Ya da, son haberleri okuyup, üzülüyorsunuz. ‘Pirzola’ lakaplı tesisatçı Niko Provitis, vefat etmiş. Esnaftan birini yitirdiğimizde eski Adalı olan bizim gibiler, gerçekten çok üzülürüz. Zira çocukluğumuzdan başlayıp gelişen belli bir dostluğumuz vardır. Yıllarca evimize girip çıktılar, telefonsuz dönemlerde, gelmeleri için komşuya not bıraktık. Komşu da notumuzu vazife bilip iletti. Anlayış buydu işte!

Tesadüf eseri, ‘Pirzola’nın cenazesinin kalktığı pazar Ada’daydık. Sahilde yürürken Lido’nun önünde Abidin’e rastladık. Her zamanki beyaz giysilerinin yerine lokantanın önünde takım elbisesiyleydi. ‘Hayrola Abidin bu ne resmiyet?’, ‘Yukarı, Niko’yu uğurlamaya gidiyoruz’. dedi. Yukarı dediği yer Lunapark yolundaki Rum Ortodoks Mezarlığı idi.

Biz yürüyüşümüzü tamamlarken, yanımızdan Rum Cemaati’nin atlı cenaze arabası geçti. Hayran kaldım. Asaletle zerafet bu denli yanyana gelebilir mi? Ardından da mezarlıktan dönenleri taşıyan atlı arabalar. Önce aile yakınları, ardından da Ada esnafı - hem de - arabalar dolusu. Hepsi iskelede bir yerlere dağıldı.

Güneşli  bir kış günü, doğup büyüdüğü Büyükada’da son yolculuğuna uğurlandı, Niko Provitis, nam-ı diğer ‘pirzola’.

* * *

Ferruh Bey, ‘herşeye rağmen’ Ada kışın daha güzel.