Ahmet Necdet Sezer

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer adeta erken bir veda konuşması yaptı. Türkiye`nin geleceğine yönelik olarak öyle kapsamlı ve öyle ilginç konuştu ki Atatürk Cumhuriyeti`ne yaraşan bir devlet adamı olduğunu gösterdi. Üstelik Batı`yı çifte standartla eleştirirken ne Avrupa ne ABD düşmanlığı yaptı. Sosyal demokratlara ders verdi.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in tarihi Meclis konuşması. Tahminen parlamentodaki son konuşması ama Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir kilometre taşı. 2.5 saat süren konuşması hiçbir cümlesi kaçırılmayacak kadar değerli, bir devlet adamına yaraşır olgunlukta, yol gösterici ve uyarıcı özelliğindeydi.
Milletvekillerinin tamamı pür dikkat durumdalar. Modern Türkiye’nin simgesi son adamın her kelimesine büyük dikkat ve ilgiyle kulak veriyor.
Ve bu insan, Atatürk Cumhuriyeti’ne yaraşır bu Cumhurbaşkanı, gelecek sene bugünlerde makamında olmayacak. Kim olacak? Bir tek Tanrı, bir de belki de ülkeyi gerginliğe şimdiden sürüklemek istemeyen biri biliyor.
Dönelim konuşmaya. Diyor ki, “Atatürk ne demişti? Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk denir.” İşte bu kadar! Sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir parti çıkıp Türkiye’de yaşayan kendi vatandaşına ‘mütekabiliyet’ gibi kısıtlamalardan bahseder, yani sanki ikinci derece vatandaş muamelesi gösterirken, Atatürk ve dolayısıyla Sezer noktayı koyuyor. Cumhurbaşkanı, “din ve etnik ayırımına bakılmaksızın Türkiye ile vatandaşlık bağı olan her insan Türk’tür” diyor. Genelde konuşmayı devamlı alkışlarla kesen sosyal demokrat vekiller, bu bölümleri sessizce dinlemeyi yeğliyor nedense.
1942’de, dönemin Başbakanı Rüşdü Saraçoğlu, müslüman olmayan Türk vatandaşlarına adeta yabancı görür gibi “misafirperverliğimizi kimse suistimal etmesin” demişti. Muhtemelen, Cumhuriyet Tarihi’nin kara lekesi Varlık Vergisi’ne itiraz edenlere yönelik sarfettiği bu sözlerden sonra bugün aynı partinin duruşuna bakınca üzülmemek elde değil. Neredesin ey ‘umudun partisi’? Neredesiniz, aydın milletvekillerini bünyesinde toplayan parti, neredesiniz?
Nedir ayrıca bu Avrupa düşmanlığı? Kurucumuz Atatürk, işgalci Batı’yı kovduktan sonra aynı Batı’nın çağdaş değerlerini istikamet olarak göstermemiş miydi genç Cumhuriyet’e? Oy avcılığı mı mesele? Ya, ABD düşmanlığına benzinle gitmek nasıl bir stratejinin parçasıdır, anlaşılır değildir.
Sezer, ABD ile stratejik müttefiklikten bahsediyor. Teröre karşı onlardan beklenti içinde olunduğundan haklı olarak bahsediyor ama konuşmasının hiçbir bölümünde ne AB ne de ABD düşmanlığına prim veriyor. Sosyal demokratlarımız ise pek alkışlamıyor bu duruşu!
Bütün Meclis, Sezer’in “İran’ın nükleer programını kaygıyla izliyoruz” söylemine de pek bir tepki vermiyor. Neden? Yoksa, düşmanımın düşmanı dostum mudur? Türkiye yanıbaşında geliştirilecek nükleer programa karşı kaygı duymayacak da neye duyacak?
Ortadoğu meselesinde ise Cumhurbaşkanı, basının hergün yayınladığı fotoğrafların etkisinde kalan bir lider edasından çok, analitik ve en önemlisi barışçıl bir tutum takınıyor. “Her ikisiyle de iyi ilişkiler içinde olduğumuz Filistin ve İsrail’in yan yana iki bağımsız devlet olarak varlıklarını sürdürmeleri hem kendileri hem dünya barışı için en hayırlısıdır” diyor ama nedense pek alkış çıkmıyor!
Ahmet Necdet Sezer, laiklik, üniter devlet, ekonomi, eğitim, sağlık, basın, nüfus kontrolünden yolsuzluklara, dış politikaya ve küreselleşmeye kadar çok kapsamlı konuşmasında Türkiye yöneticilerine çok önemli açılımlar hediye ediyor. Tabii ki anlayan ve anlamak isteyene.
Şöyle diyor: “Aslolan yaşam kalitesinin artmasıdır. Çok çocuk yapmak değil, bu çocukların yaşam kalitesini arttırmak çağdaşlığın görevidir.”
Ve en önemlisi, yoksul ile zengin arasında her geçen gün artan büyük farktan söz ediyor. “Ekonomimiz çok iyi” diyenlere, ‘kral çıplak’ diyor.
Ya siz, sosyal demokratlar neredesiniz ve nelerle meşgulsunuz acaba?