Münih 72

Hamas`ın seçimleri kazanmasının hemen ertesinde ortaya çıkan Steven Spielberg`in `Münih` filmi kimi kafalardaki karmaşık formülü belki çözer gibi yapıyor, ama tarihi biraz bilen biri için Spielberg hayal kırıklığı mı yaratıyor acaba?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Genelde hayatınız boyunca düşünce bağlamında hep azınlıkta kalmanın ağırlığını hissettiniz mi?
Sürüden ayrılmayı göze alarak hep farklı olanı takip ederken sürekli olarak yenilginin hüznünü yaşadınız mı?
Ve sonra "neden ama neden?" gibi kendini yineleyen derin bıkkınlık soruları sordunuz mu?...
Sanılanın aksine, bu kez böyle olmadı. Hamas seçimleri kazandığında Türkiye ve çoğu Arap ülkeleri hariç neredeyse tüm dünyanın yaşadığı şoku bu kez yaşamamak neye delalettir?
İyiden iyiye kaybolan ümitlerimizin beynimizde yarattığı takipsizlik mi, uyuşukluk mu, duyarsızlık mı?
Yoksa "gün ağarmadan önce yaşanılan en karanlık an" teşbihinin yanılsaması veya –hayır- gerçekliliği mi?
Bir İsrailli generalin dediğini hatırlıyorum birden: "Karşımızda maskeli ‘cici’ El-Fetih olacağına maskesiz teröristlerin olması daha iyidir!"
Yani? Yanisi şu: Herşey göründüğü gibi değil, olduğu gibi algılanacak bundan böyle. Rol yapmak yok. Kimbilir bu şeffaflık "hayırlara vesile" olup da gün ağarır mı? "Özgürlük Savaşçılarının" gerçek özgürlük savaşçıları gibi davranıp Filistinli ve İsrailli çocukların geleceğini karartmamaya karar verirler mi? Bilinmez. Ama bazen naif olmak gerek. Bazen hayal etmek gerek. Herşeyimizi alabilirler, hayallerimizi kimse alamamalı. Gün ağarmadan oluşan karanlık, ilk başlarda iyice koyulaşacak, kalınlaşacak belki de ama Nietzsche’nin "umut kötülüklerin anasıdır" söylemi  kulak arkası edilsin, Filistin anaları çocuklarını gururla ölüme değil, sevinçle hayata göndermelerini düşlemek adına…
***
Steven Spielberg de son filmini özgürlük savaşçılarının anasına adamış. 1972 Münih Olimpiyatları’na katılarak Soykırımdan 30 sene sonra ilk kez katillerini affedip suç bölgesine ayak basan 11 kadersiz İsrailli sporcunun karınca ezer gibi Filistinli teröristlerce katledilmesi üstüne geliştirilmiş bir ‘kafası karışık’ film izlemek isteyenler, koşsunlar karanlık salonlara!
Biz, biz olmayalım. Ne bilelim, Yahudilerin, Filistinlilerin ve Orta Doğu’nun tarihi üstüne yüzeysel bilgilere sahip bir Spielberg hayranı olalım ve sonra da şu söylemi duyalım eğitimli bir teröristin ağzından: "24 yıldır dünyanın en büyük göçmen toplumuyuz. Evlerimiz ellerimizden alındı. Kamplarda yaşıyoruz. Geleceğimiz yok. Yemeğimiz yok. Çocuklarımız için hiçbir şeyimiz yok. Terörden başka ne seçeneğimiz var?" Sinemada olduğumuzu unutup ayağa kalkıp alkışlamaz mıyız? Hamas’ın neden iktidara geldiğini anladığımızı sanmaz mıyız?
Ama, ya biri çıkıp da, filmde nedense hiç değinilmeyen, "Yahudiler, Filistinlilerden, hatta Hıristiyanlık  ve İslamiyet’ten çok önce o bölgede yaşamışlardı. Üstelik 1917’de İngilizler, Yahudiler’in bölgede bir devlet kurmalarına izin vermişlerdi. Daha iyisi, 1947’de Birleşmiş Milletler biri Yahudi, diğeri Arap iki devletin kurulması yönünde karar almıştı" mealinde sözler söylese ne yapardınız? Muhtemelen, kafanız karışmaz mıydı? Ama filme bakarsanız, birileri evinizi almışsa geçmişe bakmanın ne anlamı var? Lakin, asıl anlamsız olan, bugünkü ‘de fakto’ durumu algılayıp çözüm üretileceğine geçmişe takılıp bölge çocuklarının geleceğini kurtarmayı hiç düşünmemek değil mi?
Filmin son tahlilde verdiği dolaylı mesaj şu: "Yahudiler Holokost’ta uğradıkları benzersiz kıyımın bir ödülü olarak İsrail’e sahip oldular ama bu sahiplenme bir başka topluma fatura edildi. Bu da zorunlu olarak terörü doğurdu…"
"Münih’in tek kafası karışık olmayan mesajı hem Filistinlilerin terörünün, hem de İsraillilerin şiddetinin hiçbir olumlu sonuç getirmediği yönünde…
Spielberg, ‘Schindler’s List’te gerçeklerden hareketle ne denli açık ve net mesajlar vermişken, ‘Münih’te, kendisinin bile düştüğü çelişkileri seyirciye zerketmesi ne kadar doğru, ne kadar dürüst? Veya ne kadar yanlış?
Yoksa, Spielberg haklı da, gerçekler de öyle göründüğü gibi olmadığı için mi kafalar karışık?
Yoksa kimse haklı değil mi? Kimse masum değil mi yeryüzünde?
O halde, yitik masumiyetten barış nasıl doğacak?