Komplo teorileri ve dört çeker ‘tanklar”

Şu komplo teorileri olmasa hayat ne kadar sıkıcı olurdu? Kaldırımlarda dört çeker `tanklar` olmasaydı İstanbul ne kadar çağdışı olurdu ama! Ya kuyruklarda sıranı beklemek olsaydı hayat ne kadar çekilmez hale gelirdi! İşte bu yüzden İstanbul in, Londra out...

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Baruh Spinoza bir kaç yüzyıl önce şöyle demiş: "İnsanlar bütün işlerini tasarladıkları planlar çerçevesinde yürütebilselerdi ya da talih hep onlardan yana olsaydı hiçbir batıl inanca boyun eğmezlerdi. Fakat, çoğu zaman hiçbir şeye karar veremedikleri öyle noktalara itilirler ve talihin belirsiz getirilerine dair ölçüsüz beklentileri onları umut ve kaygı arasında soluksuz kaldıkları öyle bir dalgalanmaya sürükler ki,ruhları her şeye inanmaya hazır hale gelir"…
Yazar Antoine Vitkine, ‘Yeni Şarlatanlar’ adını verdiği kitabında komplo teorisyenlerinin iç dünyalarını farklı dinamikler perspektifinden verirken, İran Cumhurbaşkanı’nın söylemlerinden hareketle yeni teoriler türetenleri dinlese çok mutlu olurdu.
Yani, düşünebiliyor musunuz, ABD bir şekilde İran’daki seçimleri ‘ayarlıyor’, ‘radikal’ birini başa geçiriyor ve sonra da istediği şekilde Büyük Ortadoğu Projesi’ni – ‘BOP’ diyorlar! – hayata geçirecek ‘adımları’ atıyor. Kusura bakmasınlar, ben düşünemiyorum. Tamam, ABD hiç masum değil ama, hayat ve insan, toplum mühendisliğine yenik düşecek kadar basit ve sıradan değil. ABD, ‘radikal’ birini seçtirerek, ülkeyi işgal edecek ve de İsrail’in varlığını sürdürebilmesi için tasarlanmış BOP’u da böylelikle rahatça hayata geçirecek-miş! Oh gelsin kaymaklı kadayıflar! Amma, fazla yediniz mi, sıkıntı artar ve de daha fazla ve üst boyutta komplo teorileri yaratmaktan başka çareniz kalmaz!
Ve maalesef bu hazımsızlık, bugün, Türkiye’de had safhada.
Başarısızsanız, başkaları suçludur, sizden başka. Zira birileri sizin hep kötülüğünüzü istemektedir. Siz ise hep zavallı mağduru oynarsınız zevkle. Ya başarılı insanlar? Onların arkası kalındır, babaları vardır, yakınları vardır, sabah akşam çalışsalar ve hedefe kitlenseler bile ne bileyim, örneğin ABD destekleri vardır filan. Fenerbahçe düşmanıysanız, bu takım hep hakem hataları ile başarılı oluyordur. Sizin takımınız ağzıyla kuş tutsa, başarılı olamaz. Yahudileri sevmiyorsanız, dünyada ne kötülük varsa hep onlardan geliyordur bila istisna. Bu kadar basittir hayat işte. Ne gerek var uğraşmaya, ne gerek var hayatın gerçeklerini hatta gizemini aramaya? Otur seyret bilmem ne yakasını, ertesi gün de bilmem ne vadisini, bir bakıver gazete başlıklarına ve resimlerine, gözatıver sözde televizyon haberlerine ve sonra da yorumla hayatı ve çıkar faturayı: "ben başarısızım çünkü anadan doğma şanslılar var; çünkü arkası kalınlar var, çünkü emperyalistler var, çünkü ABD var, hatta siyonistler filan var. Var oğlu var…
Yüzyılın adamı Einstein çözememiş ne evreni, ne hayatı, ne de insanı. Ama siz başardınız işte! Oturun şöyle rahat koltuğunuza, yeni diziler de geliyor pek yakında ekranlarınıza…
***
Londra’dayım. Koca koca caddeleri, sokakları arşınlıyorum. Allah’ım, ne olur kaldırımın üstünde bir tane araba göreyim de moralim bozulmasın. Bir tane bile yoktu maalesef!
İstanbul’a dönüyorum. Abdi İpekçi’nin 26 küsür yıl önce öldürüldüğü cadde, bugün aynı cadde ama araba sayısı harhalde yüz misli. Ve de memleketimin yüzde birlik çok ama çok mutlu azınlığının muhteşem dört çeker ‘tankları’ sıra sıra kaldırımların üzerlerine dizilmişler. İşte gelişmişlik, işte modernlik veya modernite! Londra kesinkes çağdışı durumda! Hele hele o eski tip taksileri ne kadar da çağdışı hava veriyor! Şöförlerinin tümü ne kadar bilgili ve ne kadar kibar olsa ne farkeder?
İngiliz gazeteleri ise çok sıkıcı. Hiç biri öyle komplo teorilerinden filan bahsetmiyor ne yazık ki. Üstelik Tony Blair anlamsız bir işe girişmiş, ondan bahsediyorlar sıkıcı bir şekilde. Neymiş efendim, ‘topluma saygı’ adı altında demokrasiye rahmet okuyacak düzenlemelerden bahsediyor! Özellikle yoksullar arasında bulunan kimi asi gençlerin yetiştirilme tarzını masaya yatırıyor ve demokrasinin daha iyi işlemesi için yeni eğitim şekillerinden ve de yaptırımlardan bahsediyor. Nasıl yani? Demokrasi her bireyin her şeyi özgürce yapabilmesi değil mi?
Yoksa bireysel özgürlüklere sınırlamalar mı gelecek? Blair’in bir de şu sözünü duydum: "Yüzde birin özgürlüğü gidecek diye, yüzde doksan dokuzu yüzde bire teslim mi edelim?"
Kafanız karıştı değil mi?
***
Londra’da komplo teorileri üreten yok; kaldırımlarda dört çeker ‘tanklar’ yok. Şoförleri bilgili ve kibar da olsalar taksiler eski model. Gazeteler ciddi toplumsal meselelerden bahsediyor. Tony Blair de çok ciddi. Çok sıkıcı anlayacağınız.
Canım İstanbul ise bildiğiniz gibi işte.
Saygısızlık, düzensizlik, bol trafik insanı hayata bağlıyor nitekim.
Hem, pek yakında yeni yerli diziler de geliyormuş.
Oh ne alâ!
Yaşasın vasatlık vesselâm.