Nasreddin Hoca üstüne

Avram VENTURA Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Doğu öyküleri ile ilgili okumalarım sırasında, en renkli, en farklı bir kahraman olarak karşıma çıkanların başında, Nasreddin Hoca geliyor. Düşündüm:
Gencinden yaşlısına, bu topraklarda yaşayıp da Nasreddin Hoca öyküsü dinlememiş, onun zekâ ürünü ve düşünsel olduğu kadar iğneleyici sözlerinden etkilenmemiş ya da gülmecesinden beslenmemiş insan olabilir mi?
Hiç sanmıyorum!
Nerdeyse altı yüzyılı aşkın bir süredir, yalnızca Türk insanı değil, komşu ülke insanları da, bu ünlü halk düşünürünün etkisinde kalmış, öykülerini dilden dile aktarmışlardır. Her birimiz onu yalnızca gülmece yazınının bir kaynağı olarak değil, ondan, zaman zaman sözlerimizi güçlendiren bir sığınma limanı olarak yararlanmışızdır. Bir konuyu sayfalar dolusu anlatmaktansa, çoğu kez Hoca’nın bir fıkrası, söyleyeceklerimizi özetlemek için yeterli olmaktadır.
Nasreddin Hoca’nın öykülerinde yer alan kimi sözler, dilimize atasözü ya da deyim olarak yerleşmişler, bu şekilde öykünün tümünü anımsatmada etken olmuşlardır. Bunlardan birkaçını aktaralım:
“Ye kürküm ye!”, “Vermeğe gönlü olmayan ipe un serer.”, “Acemi bülbül bu kadar öter.”, “Parayı veren düdüğü çalar.”, “Dostlar alış verişte görsün.”, “Gözüme mi, sözüne mi?” gibi...
Hoca, her şeyden önce bir halk düşünürüdür.
Kimi sorulara verdiği saçma ya da anlamsız görünen yanıtların, düşünüldüğünde, bir gerçeği barındırdığını da söyleyebiliriz: Dünyanın merkezini eşeğinin sağ ön ayağının bastığı yer olarak göstermesi, yaşadığı döneme göre yeryüzünün yuvarlaklığını bilmeyen insan için, gerçek bir yanıt olmuyor mu? Ya da... Gökyüzündeki yıldızların sayısı için, eşeğinin kıllarının sayısı kadar olduğunu söylemekle, bunun sayılamayacak ölçüde çok olduğunu sezdirmiş olmuyor mu?
Hoca, her zaman çağdaşımızdır.
Bunun en büyük kanıtı, aradan geçen yüzyıllara karşın, sözlerinin hala güncelliğini koruyor olmasıdır. Gerçeküstü gibi görünen kimi fıkralarının bile, güncel kimi sorunların, evlilik ve insan ilişkilerinin, yerleşik inançların eleştirilmesinde etkili olduğunu söylemek gerekir. Kimi sözleriyle bir eğitmen, bir sosyolog, bir bilge, bir kalender; kimiyle de baskıcı odaklara karşı bir aydın duruşu sergiler.
Hoca, bir hoşgörü simgesidir.
Hoşgörü sözcüğünü insan ve olaylara olduğu kadar, gelenek ve inançlara gösterdiği yaklaşımla değerlendirmek gerekir. O kimi yerde bir Bektaşi kimliğiyle karşımızdadır, kimi zaman bir hoca; kimi zaman gerçeğin savunucusudur, kimi zaman çoğunluktan yanadır; kimi zaman Tanrı’ya sığınır, kimi zaman da onu eleştirmekten geri kalmaz.
Nasreddin Hoca’yı birkaç satırda anlatmak gerçekten güçtür. Fıkra ve öykülerini her yorumlayışımızda, mutlaka farklı tatlar bulacağız; ama onu, sürekli eşeğiyle anılan, sıradan bir gülmece kahramanı olarak görmek de yanıltıcı olacaktır.