İsrail uçaklari Suriye`de ne ariyordu?

Erol Güney Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Bundan iki hafta önce İsrail uçakları Suriye üzerinde bir uçuş gerçekleştirmişlerdi.  Bu konuda farklı yorumlar yapılıyor. İsrail askeri güçlerinin istihbarat şefi General Yadlin konu hakkında bir açıklama yaparak ;“İsrail ordusu 2. Lübnan  Savaşı sonucunda kaybettiği caydırma yeteneğini, şimdilerde Suriye ve İran’a karşı artırdı” dedi.
Yadlin’in sözleri ilginç ve önemli idi. Ancak general bu kadarla yetindi.  İsrail uçakları niçin Suriye hava sahasına girdiler, burada ne yaptılar? Sorumlular Başbakan Olmert’in verdiği emirleri mi yerine getirmişlerdi?  Bu konuda devletin üst düzey yöneticileri hiçbir açıklama yapmıyor, basına demeç vermiyorlar.
İsrail basını bu konu hakkında nereden malzeme buluyor? Bir tek yolla: dünya basınında çıkan yazıları tercüme ederek. Washington Post, New York Times, London Sunday Times, Observer, Der Spiegel, daha önce de CNN bu konuyla temas ettiler, doğru/yanlış bir çok haber yayınladılar. Ancak bunlara bir sansür uygulamak mümkün değil.
Yabancı basından farklı yorumlar
Yazıları özetlersek konu hakkında fikir edinmiş oluruz. Bu ne tam, ne de her açıdan doğru bir fikir olmayabilir.  Yine de karmaşık sorunun ana hatlarını anlamış oluruz.
Bundan birkaç ay önce İsrail’in Gizli İstihbaratı Mossad’ın şefi Meir Dagan, Olmert’i uyararak, Suriye’nin henüz İran gibi atom silahına sahip olma arzusu olmadığı, ancak Kuzey Kore yolu ile nükleer güçlerini arttırmak istediğini söyledi. Ayrıca  Suriye’nin Kuzey Kore’den uzun süre önce satın aldığı uzun menzilli Scud füzelerine, nükleer başlıklı silahlar ekleme çabasında olduğunu belirtti. 
Zaten kimyasal başlıklı füzelere sahip olan Suriye neden daha etkili ve insan sağlığına zararlı radyasyon içeren yeni bir tip silah olan Scud 2 füzelere   sahip olmak istiyor?  Çünkü bu gibi füzelerin güçlü etkileri var.
Kuzey Kore’de bu gibi sakıncalı nükleer malzeme bulabilir mi? Bulabilir.
Kuzey Kore bunu satmak ister mi? İster
Yabancı bir gazeteye göre Suriye, Kuzey Kore’den satın aldığı radyoaktif silahlar için 50 milyon sterlin yardım gördü.
Haberin doruluğu konusunda bir şey söylemek zor. Zaten bu konuda çok bilgiye sahip değiliz.
Yalnız ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in :” Suriye’nin atom ile ilgili çabaları endişe uyandırıyor” açıklamasını biliyoruz.
3 Eylül’de Suriye’nin küçük bir limanına yanaşan bir Kuzey Kore bandıralı bir gemi   çimento taşıdığı söylendiyse de, şüphe uyandırdı. Söz konusu çimento, bir ziraat araştırma enstitüsüne nakledildiğinde kuşkular daha da arttı. Sonrasında ne olduğuna dair yabancı basında çelişkili haberler yer alıyor. İsrail uçakları ziraat enstitüsüne roket atışında mı bulundu? Bir binayı kullanılamaz hale getirdiler mi?  yabancı kaynaklara göre İsrail çalkarının operasyonu daha çok bir uyarı niteliğini taşıyordu.

Begin doktrini
Salı günkü Jerusalem Post’un yazdığına göre hala Begin doktrini gücünü koruyor. Söz konusu doktrin yıllar önce Saddam’ın Bağdat yakınlarında inşa ettirdiği ikametgahını bombaladıkları zaman devreye girmişti. Doktrin İsrail’i yok etmek isteyecek herhangi bir ülkenin nükleer güce sahip olmasını engellemek için her türlü yolun denenmesi gerektiğini savunur.
Enteresan olan bir zamanlar İsrail uçaklarının Irak’ta imha ettiği  nükleer reaktörün kurucusu Fransa Dışişleri Bakanı’nın  şimdi İran’ın nükleer askeri güce sahip olmasını önlemek için gerekirse savaş açacağını açıklaması oldu. Jerusalem Post, Fransa’nın  Amerikan modelini benimseyerek savaşı önlemenin tek yolunun  İran’a ekonomik yaptırımlar uygulama düşüncesinde iken Almanya’nın tam tersine ekonomik ilişkileri genişletmesini kınadı.
Bütün bu sorunların arasında  cevap bekleyen Suriye’de olanları neyin kışkırttığı sorusu da var.
Olmert Hükümeti tüm olanların karşısında neden sessiz kalmayı tercih etti? Cevabı şöyle verebiliriz: Eğer İsrail, Suriye-  Kuzey Kore işbirliği ile neler planladığını açıklamış olsaydı, Suriye bir cevap vermek zorunda kalacak ve belki de savaş riskini arttıracak  polemikler yaşanacaktı. Oysa İsrail böyle bir savaşı istemiyor ve elinden geldiğince engellemeye çalışıyor. Bu da Olmert’in İsrail’de yayınlanan Rus basınının temsilcisi  ile yaptığı röportajda söylediklerini  açıklıyor. Söz konusu röportajda Olmert, Esad’ı överek, saygı duyduğunu ve kendisi ile önyargılar olmaksızın görüşmeyi ümit ettiğini söyledi. Bir İsrail Başbakanının ülkesinin  düşmanları arasında yer alan Şam yönetiminin başındaki  Esad’a böyle iltifatlar yapması hiç olağan değil. Ama Olmert, savaş çıkmasını engellemeye çalışırken öte yandan da cesur askeri önlemler alıyor. Bu davranışı İsrail kamuoyunda takdir topladı. Lübnan Savaşı’ndan bu yana   %15 sınırlarında dolaşan halkın Olmert’e desteği bu günlerde  %35’lere yükseldi.
Kuzey Kore Suriye ile aralarında nükleer alanda bir anlaşma olduğunu inkar ediyor. Ancak Olmert her ne kadar Başkan Esad’ı takdir ettiğini söylese de bu   Kuzey Kore’nin bu açıklamasına inanmıyor.

Rice’ın Ortadoğu  ziyareti
ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın Ortadoğu ziyareti  İsrail- Filistin anlaşmazlığını çözmek açısından çok  verimli olması bekleniyor. Çünkü iki ay içinde gerçekleşmesi beklenen Washington Konferansı’nda  İsrail- Filistin prensipler  belgesi masaya yatırılacak.
Olmert, sağ kanatta yer alan Şas ve Lieberman’ın “İsrail Beitanu” partilerinin hükümetten istifa etmesini engellemek istiyor. Bu nedenle  söz konusu prensipler  belgesi yan yana barış içinde yaşayan iki ülkeyi  kabul etmekten yana olan partilerin koalisyonda kalmaları anlaşma sağlaması yönünde önemli bir adım. Ama Mahmut Abbas için anlaşma, Kudüs ve göçmen sorunlarını çözmeyi hedefleyecek  ayrıntılı bir  plan ile mümkün olabilir.  Eğer genel bir söylem olacaksa, Abbas konferansa katılmayacağını ifade etti. Böyle bir durumda Suudi Arabistan da görüşmelere gelmez. Suudi Arabistan’ın katılmadığı bir görüşmenin ise hiçbir değeri kalmayacak.
İsrail ve Filistinli yetkililerden oluşan bir ekip, karşılıklı tavizler içeren bir metin hazırlamak için seçildi. Ama  acaba başarılı olabilecekler mi? Ramallah ve Kudüs’ü ziyaret edeceği iki günde acaba  Rice verilecek tavizleri saptamada herhangi bir katkıda bulunabilecek mi? Olası ama şüpheli. İkincil sorunlarda anlaşma sağlanabilir ama hayati konularda anlaşma bir hayli zor görünüyor.
Devlet Başkanı Peres yeni yıl için verdiği gayet ince ve düşünceli mesajlarda savaşın insanları birleştirdiğini ancak barış için ödenen bedelin insanları ayırdığını ifade etti.

Bu konuda neler yapılabilir?
Peres’in önerileri

Gizli tutulan politik bir diyalog başlatılmalı ve  sonuçları açıklanmalı. Aynı zamanda ekonomik bir diyalog da başlatılmalı zira Avrupa’da ya da dünyada hiçbir şey ekonomik değişimler olmaksızın başarılamaz. Diyalogların merkezinde Ürdün, İsrail ve Filistinliler olmalı.
 Peres:”Diğer problemler kadar Ölü Denizin de artık ölüyor olması her üçümüzü de çok yakından ilgilendiriyor” dedi.
Peres, başkanlığının ilk haftalarının çok verimli olduğunu vurguladı.”Ben barış için çalışırken İsrail halkının çoğunluğunun fikirlerini ifade ediyorum. Azınlık aynı fikirde olmasa dahi ben çoğunluğu temsil ediyorum” dedi.
Başkan hükümetin kendisinden bazı yabancı liderlerle görüşmesini istediğine dikkat çekti. Örneğin Ermeni Soykırımı ile ilgili kriz baş gösterdiğinde Peres, Türkiye Başbakanı ile görüşerek krizi önlerken, her şeyi hükümetin onayı ile yaptığını ifade etti. İsrail Devlet Başkanı sözlerine son verirken en önemli olanın geleceğe inanç olduğunu, geleceğe inanmayanların asla bir geleceği olmayacağını vurguladı.