Dört düğün arasi mola

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Son bir hafta içinde borsada ‘hangi hisse senetlerinden kaç lot istersin’ diye sorsalardı, kesin klima ve içme suyu üretimi yapan firmaları seçerdim. Şu aralar yaşantımda daha fazla gereksinim duyduğum ve bağımlılık derecesine varan bir konu yok. Tabii, tamamlayıcı unsur olarak jeneratör, trafo cinsinden ne varsa, onlar da stokta tutulmalı.
Sıcaklar insanı tuhaflaştırıyor. Sokakta elden geldiğince az konuşmalı, hele toplu taşıma araçlarında ve taksilerde hiç konuşmamalı. Gerginlik tırmanışta. Toplumda su- sabun tüketiminin çok yaygın olmadığını da hesaba katarsak, sağa sola değmeden şu sıkıntılı havayı atlatmak lazım. Nasıl olsa birgün rüzgar çıkacak. Artık temmuzun son haftasından önce mi, yoksa sonrasında mı, orasını bilemem.
* * *
Eskiden (...) dememek için, ‘bir dönemler’ insanlar yazlığa gittikten sonra güneş yüzü görürler, renk alırlardı. Şimdilerde kadın/erkek, haziran ayında herkes bronz/bakır rengini almış. Dört düğün arası kahve molası için biraraya gelenlere dikkat ederseniz, hemen farkedersiniz. 30- 50 koruma faktörlerini kimler kullanıyor acaba?
Bu vesileyle küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum. Mola için gittiğimiz çay, kahve, tatlı/tuzlu bisküvilerin bulunduğu masada, küçük bir tahta sandık durur. Çok şıktır ama dekoratif amaçlı değildir. Gelecek düğünde bir keyf kahvesi aldığınızda, ona dikkatlice bakın. Beğeneceksiniz..
* * *
Yaşamın en güzel evrelerinden biri olan evlilik törenlerine tanıklık etmek bir mutluluk. Törenden sonra yeni evlilerin alkışlanması, kısa sürede benimsenen, bir gelenek olarak yerini aldı. Kökeni ister Aşkenaz olsun, ister Gurci... insanlar neşe arıyor.
 Neşeli olaylardan bir diğeri ise ‘Yabancı Damat’ dizisini andıran film setinde çekimleri izleyişimdi. Bu kez damat da Türk olmakla beraber, İstanbul -  Atina arasında seyr- ü sefer yapıldığından isimler özgün Grek dönemine uygun seçildi.
İşte gelişmeler: Yunanistan’ın ilk kraliçesi Amalia, ‘Tapınağın Öbür Yüzü’nde, saygın eşi Senatör Egecus’la heyecanlı bir bekleyiş içindedir. Bu arada Akropolis’i seyre dalan genç Zereus, birden kraliçenin uzaklardan gelen sesini  duyar: “Beni Duyuyor musun?” Zereus, cesaretini toplar, güzel Arres’e bakar ve evlenme teklif eder. Mutluluğunu paylaşmak isteyen Arres, İstanbul’daki ailesini arar. Telefon hatları günümüzdeki kadar gelişmiş olmadığından, anne Aralcus, kızının neden ısrarla zincirli ziynetini istediğini anlayamaz. Baba Limenimeus, en neşeli haliyle, ‘oğlum sen kızı bırak, FB’üse bak’ demesiyle kahraman Bülbülüs araya girer ve zafer nidalarıyla mutlu haberi verir.
Genç çift İstanbul’a döner. Aileler biraraya gelir ve küçük bir kutlama yapılır. Herkesi düşünmeyi kendine görev edinen anne Aralcus, doğal yeteneğiyle dünyanın dört bir yanına dağılmış yakın akrabaları biraraya getirir. Telefonla iletişim ağını kurarken boş durmamak için peçetelerin üzerindeki minik çiçekleri hazırlar. (ne güzeldi tatları..)
Salonda gençlerin dansa başlayıp genel protokolün dışına çıkması herkesi coşturur. O kadar ki, siyasi arenaları seven baba Limenimeus, bir anda kendini Pepinus Caprius sanarak mikrofonu alır ve müzik alanında da kariyer yapabileceğini gösterir.
Bu film setinde, izleyiciler de, alışılanın dışında, figüran olmaktan çıkıp, ellerinde birer beyaz yelpaze ile geceye eşlik ederler.
Robertaa...
* * *
‘İstanbul- Atina’ öyküsü uzun zamandır yazmayı düşündüğüm bir senaryo denemesidir.
Hepinize iyi yazlar ve nice düğünler dileğiyle...