İşçi Partisi seçimleri ve Barak`in politikaya dönüşü

Erol Güney Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

İşçi Partisi’nin 103 bin üyesi, partinin yeni başkan seçimi için pazartesi günü oy verdilerse de bir kesin bir sonuç çıkmadı. Adaylardan hiç biri  verilen 67. bin oydan %40’ı barajını   geçemediğinden, on beş gün sonra yeni bir seçim yapılması gerekiyor. Ancak bu kez parti üyeleri Ehud Barak ve Ami Ayalon arasında bir seçim yapacaklar, en çok oyu alan da parti başkanı olacak.
 Eski başbakan Ehud Barak ilk turda oyların %35.6’sını aldığından, oyların %30.6’sını alan rakibi Ami Ayalon’a oranla daha şanslı görünüyor.  Ancak, ilk turda oyların % 22.4’ünü alarak üçüncü olan Savunma Bakanı ve partinin bu günkü  başkanı Amir Peretz’i destekleyenler Barak’ı değil de, Ayalon’un lehine oy kullanırlarsa durum değişebilir.
Bu da parti lideri olacak kişiyi Peretz’i destekleyenlerin belirleyeceği anlamına geliyor.
Bilindiği gibi Barak ile araları açık olan Peretz’in, arasının iyi olduğu Ayalon ile politikaları örtüşüyor.   Yine de günden güne değişkenlik gösteren İsrail politikasında, gelecek günler siyasal açıdan sıcak geçeceğe benziyor.
Peretz başarılı bir savunma bakanı değildi. Bu nedenle yorumcular, onun siyasi yaşamının sona erdiği görüşündeler. Oysa Peretz, İşçi Partisi’nin sosyal programını uygulamaya çalışacak. 

Barak-  Ayalon kıyaslaması
Barak ile Ayalon’un emekli askerler olduklarını vurgulamak gerekir. Barak, eski genelkurmay başkanı Ayalon ise İsrail Deniz Kuvvetlerinin komutanı ayrıca intifadanın en şiddetli günlerinde Şin- Bet başkanlığında başarı göstermişti. İsrail’in, içinde bulunduğu bu sor günlerde parti üyeleri asker kökenli bir başkan görmek istiyorlar.
Üstünde durulması gereken diğer bir konu ise Barak’ın Camp David’de Arafat’a ilginç tekliflerde bulunmuş olması. Barak’a göre, şayet Arafat’ta ödün vermeye hazır olsaydı İsrail, işgal ettiği toprakların büyük bir kısmı tahliye edebilirdi. Bilindiği gibi Clinton Camp David başarısızlığının sorumluluğunu bu teklifi kabul etmeyen Arafat’a yükledi.
Teröre karşı savaşta başarılı olan Ayalon, ılımlı bir üniversite rektörü olan Filistinli Sari Nusseibeh ise ortak bir barış program hazırlamış ve bu program her iki halkın de desteğini görmüştü.
Görülüyor ki:  İşçi Partisi  ülke güvenliğine önem veren aynı zamanda FÖY halkının isteklerini göz ardı etmeyen bir lider seçecek.
Olmert şimdi, seçilecek yeni liderin Peretz’in savunma bakanlığı görevini sürdürüp sürdüremeyeceğinin yanıtını arıyor. Yani seçimlere gitmeye hazır görünmeyen İşçi Partisi hükümette kalmayı tercih edecek.
Kamuoyu yoklamalarına göre, şimdi bir seçim olması durumunda, Likud Partisi 30 milletvekili çıkartarak Netanyahu yeni hükümeti kuracak. Bu nedenle İşçi Partisi koalisyonda kalarak zaman kazanmak istiyor.
İşçi Partisi, Winograd Komisyonu’nun son raporundan sonra Olmert’in istifa etmesini , yerine Tsipi Livni’nin geçmesini ve bu günkü koalisyonun en az bir yıl daha iktidarda kalmasını hedefliyor. 

Kassam bunalımı
Başbakan Olmert Bakanlar kurulunda yaptığı konuşmada Stderot’a yapılan Kassam saldırısının daha uzun zaman süreceğini ve buna karşı önemleler alınması gerektiğini söyledi.
Bu füzelere bu günkü koşullar altında alınacak tek önlem:Gazze’nin tamamını veya İsrail’e en yakın olan bölümünü işgal edip uzun süre orada kalmak. Ancak bu önlem, can kaybı açısından  ülkeye pahallıya mal olabilir.
Bunun bilincinde olan başbakan, Gazze işgalinin en son seçenek olduğunu belirtti.

Yıl dönümünde 40 yıllık barış planı
Bundan kırk yıl önce 1967 Mayıs’ının son günlerinde İsrail Dışişleri Bakanı Abba Eban, İsrail’in müttefiki ve silah sağlayıcısı olan bir ülkenin başı Cumhurbaşkanı De Gaulle ile görüşmek istedi. De Gaulle’un ona söyledikleri  şunlardı: “İlk ateş açan taraf siz olmayın.Çünkü böyle bir durumda asla sonu gelmeyecek bir çatışmayı başlatmış olursunuz”
Çoğu zaman olduğu gibi De Gaulle bu kez de ilerisini görmüştü. Altı Gün Savaşı ile başlayan çatışma hala devam ediyor ve sonu hiç belli değil. Ancak o dönemde İsrail acaba başka türlü davranabilir miydi? Nasır’ın ilk ateş açan kişi olmasını bekleyebilir miydi? Ya da Nasır hiç çatışmayı başlatmayıp, İsrail’e kapitülasyonlara benzer aşağılayıcı şartlar ileri sürer miydi?
Cevap ne olursa olsun İsrail böyle bir kriz anında daha fazla bekleyemezdi .Seferberlik ilan edilmiş,ekonomi üç haftadır  adeta durmuş, psikolojik gerilim dayanılmayacak noktalara gelmişti.
Her ne kadar savaş kaçınılmaz olduysa da,şimdiye kadar sürecek bir krize yol açacağı ön görülmüyordu.Tam tersine Altı Gün Savaşı İsrail- Arap çatışmasına son noktayı koyarak barış sürecinin başlangıcı da olabilirdi.Herkes diğerini aşağılamadan bu süreçten istifade edebilirdi. Söz konusu plan şimdilerde Arap Birliğinin Suudi Arabistan önderliğinde  sunduğu “Barış Toprakları” ilkesine dayanan bir proje.  İsrail bundan 40 yıl önce Altı Gün Savaşı’nın sonucunda  şimdi sunulan bu Arap planını ortaya atmıştı. O dönemde bu planın uygulanması şimdikinden çok daha kolay olurdu. Eğer Araplar İsrail’in barış için tahliye önerisine olumlu cevap vermiş olsalardı, plan uygulanmaya konabilirdi. Ama Hartum zirvesinde İsrail asla tanımayacaklarını söylemişlerdi. “Görüşme yoksa, barış da yok” şimdi Arap Birliği önerisinde böyle diyor. Ancak geçen kırk yıl içinde bölgede o kadar değişim oldu ki günümüzde “Barış Toprakları” projesinin uygulanması çok daha zorlaşmıştır.