Gazze`den Sderot`a tehdit

Erol Güney Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta Hamas’ın askeri kanadı ve yandaşı  İslami Cihad  iki cephede saldırı başlattı. İlki Gazze’nin tamamının kontrolünü ele geçirmek için El- Fetih’e, ikincisi ise Gazze’ye ve Kassam füzelerine çok yakın olan İsrail kenti Sderot’a karşı açıldı.
Bu iki cephenin açılmasının tamamen değişik amaçları olmasına karşın, nihai hedef aynı. Her geçen gün Gazze’den menzilleri arttırılarak İsrail’e karşı   gerçekleştirilen füze saldırılarının amacı: Sderot, Aşkelon, Kiryat Gat gibi İsrail şehirlerinde yaşamı dayanılmaz hale getirmek.
Böylece İsrail’in sonunun gelmesi yerine, dini nitelik taşıyan bir Filistin Devletinin kurulması planlanıyor.

Hamas’ın hesapları
Tabii ki bu Hamas’ın çok belirgin hedefi ancak niye bunu gerçekleştirmek için neden şimdi harekete geçti? Her şeyden önce Washington’un Mahmut Abbas’a bağlı güçleri kuvvetlendirmek doğrultusunda aldığı karar, Hamas’ı endişelendirdi. Hamas’ın askeri kanadı, Washington planını yürürlüğe koymadan önce Gazze’nin kontrolünü ele geçirmek istiyor. İkinci neden ise Abbas ile El- Fetih arasında yaşanan tartışmaların halka yansıması. FÖY halkı önceleri Hamas’ın başarısını sorguluyordu. Çünkü ekonomik olarak son derece kötü duruma düşmüşlerdi ve hiçbir konuda kazançları yoktu.
Morali bozulan kenti boşaltmak zorunda kalan Sderot halkı, İsrail ordusunun Kassam roketlerinin atılmasına engel olamamasını bir türlü anlayamıyor. Hamas askeri kanadının başı olan Ahmet Cabari Hamas denetiminde durumun şimdiki El- Fetih’in idaresinden daha olumlu olduğunu söyledi. Bu nedenle Hamas’ın aynı çizgide devam etmesi daha uygun olacaktır. Hamas, İsrail askeri güçlerinin Sderot sakinlerinin ve sağ kanadın baskısı ile  Gazze’ye girmesinden  en azından kenti koruyacak şekilde bir bölümünü işgal etmesinden korkmuyor mu?
Hamas’ın, İsrail işgalden hiç korkmadığını hatta bu hareketin gerçekleştirmesini arzuladığını söyleyebiliriz. Zira Hamas son derece hazırlıklı ve iyi silahlarla donanmış olduğundan İsrail’in bu eyleminin bedelini ağır ödeyeceğini düşünüyor. Hamas, İsrail Gazze’yi ya da bir bölümünü işgal etse bile uzun bir süre orada kalamayacak,  ağır kayıplar verse de zaferin kendisinin olacağı görüşünde.
Görülüyor ki İsrail hükümetinin çoğunluğunun ve askeri yetkililerin konu hakkındaki fikirleri Hamas’ınkinden çok da farklı değil. Bu nedenle İsrail hükümeti Gazze’nin yeniden işgal etmek yerine başka bir taktik uygulamalı. Şimdilerde düşünülen taktik İsrail hava güçlerinin Kassam füze rampalarını yok etmekle kalmayarak,  Hamas politikacılarını da hedef alması. Böylece politikacılar saklanmak zorunda kalacaklar. Söz konusu taktik uzun vadede çok etkili olabilir. Ancak Sderot halkı özellikle geçtiğimiz pazartesi 32 yaşındaki bir kadının, şehir merkezinde ki arabasından çıkarken roket saldırısında hayatını kaybetmesinden büyük öfke duydu. Halk öfkesini Dışişleri Bakanı Tsipi Livni ile Solana’nın bulundukları arabayı çevirerek gösterdi.
Hamas sadece Gazze’de değil Batı Şeria’da da olması koşuluyla yeniden ateşkes yapılabileceğini belirtti. Bu günlerde İsrail askeri güçleri Batı Şeria’da Hamas’ın ve diğer terör örgütlerinin mensuplarını tutukluyor.
Hamas’ın verdiği sözleri tutacağına, gerçek bir ateşkes sağlayacağına inancını kaybeden İsrail, Hamas’ın önerisini kabul etmeyebilir.  Diğer bir düşünceye göre de son roket saldırılarının arkasında İran bulunuyor.  Savunma Bakan Yardımcısı Efraim Sneh’e göre İran dikkatleri kendi nükleer programının üstünden çekmek için bölgede gerilimi tırmandırmak istiyor.
Silah ve askeri eğitim temini için sırtlarını İran’a dayayan Hamas ve radikal örgütler bu ülkenin hiçbir isteğini geri çevirmiyorlar.
Ama Filistin halkının bu konuda söyleyecek hiçbir şeyi yok mu? Gazze’de yapılan kamuoyu yoklamaları Filistin halkı Hamas’ın bombalı intihar saldırıları karşısında İsrail’in şiddete başvurabileceğini, bundan kendilerinin mağdur olacaklarını ve bu nedenle ateşkesi istediklerini ortaya koyuyor.   İsrail yaptığı hava saldırıları sonucunda teröristlerin yanısıra masum sivillerin de ölümüne neden oldu. Yeni bir ateşkese varılmadan her iki taraf için de şartlar daha da kötü bir hal alabilir.
Başbakan Olmert, Sderot halkını  Gazze’nin işgalinden farklı çareler de bulunabileceği doğrultusunda ikna etmeye çalışıyor.. Geçtiğimiz pazartesi Sderot’a giderek, halka bunu anlatamaya çalışan İsrail başbakanı pek de ikna edici olamadı. Halk onu gördüğünde yüzlerce insanı Sderot’tan çıkartan Rus milyarder “Gaydamak”  lehine tezahüratta bulundu. 
Olmert’in önerdiği önlemlerden biri Sderot’taki evlerde güvenlik odaları inşa edilmesi. Gaydamak ve Olmert arasındaki rekabet Sderot sakinlerinin işine geldiyse de henüz bazı problemler sürüyor.

Dramatik bekleme sürecinin yıldönümü
İsrail medyası özel Şavuot ekinde önümüzdeki günlerde kutlanacak Altı Gün Savaşı’nın  40. yıldönümünü  değil, ülke tarihinin sinirleri yıpratıcı ve dramatik savaş öncesi bekleme sürecinin yıldönümünü andı. Gazeteciler 1967 Mayıs’ının   son günlerindeki durumu yeniden hatırlattı. Mısır ordusunun büyük bir kısmı Sina’da konuşlanırken, Suriye ordusu da Golan Tepeleri’nde yerini almıştı. Ürdün, Mısır ile bir savunma paktı imzalayarak ordusunu Mısır’ın emrine vermek üzereydi. Böylece İsrail’in  her yandan kuşatılması tamamlanıyordu.
Haaretz şöyle yazıyordu:
 “O zamanlarda henüz doğmamış bir kişi İsrail’in içinde bulunduğu endişenin boyutlarını anlayamaz. II. Dünya Savaşı’nın ve Holokost’un üzerinden ancak 20 yıl geçmişti ve  İsrail halkının çoğunluğunu  bu süreçten kurtulabilenlerden oluşturuyordu. Aynı zamanda o dönemin İsrail’i 1949 Ateşkes sınırları içinde Dışişleri Bakanı Abba Eban’ın dediği gibi ‘Auschwitz’ sınırlarının içinde yer alıyordu.”

Benim açımdan anlamı
Bu dönemleri hatırlamak için çok özel nedenlerim var. O günlerde İsrail’in en büyük gazetesi olan Yediot Ahronot’un politika yorumcusuydum. Gazetenin baş sayfasında her gün diplomatik ve askeri gelişmeleri, savaş ya da barışçıl çözüm olanaklarını özetliyordum. Herkesin okuduğu, ümit aradığı bir gazete olduğundan sorumluluğumun bilincindeydim. Kimse kolay bir zafer elde edileceğini düşünmüyordu. Herkes endişeliydi ve okurlarım gazetenin baş sayfasında yazdıklarımı takip ederken  yorumlarımda ümit arayışındaydılar.
Ne o günlerden önce ne de daha sonra böyle bir sorumluluk hissetmemiştim. Toplumun bildiğinden daha fazla bilgiye sahip olduğum şüphesizdi ancak kaynaklarıma ne kadar güvenebilirdim. Onlar da yanılmış olabilirlerdi. Bu nedenle kendi sağduyumu ve deneyimlerimi de kullanarak güvenilir yorumlar yazmak okuyucularıma ümit vermek zorundaydım. Çoğunlukla da başarılı oldum.
1967 savaşı tarihçisi Tom Segev bu zor dönemlerde doğruyu yazan iki üç gazeteciden biri olduğumu söylüyor. O dönemleri hatırlayan eskiler, benim günlük yorumlarımı okuduktan sonra kendilerini daha iyi hissettiklerini söylediler. Bu da benim için işimdeki en büyük gurur kaynağı  oldu.