Birleşmesinin 40. yilinda Kudüs hala sorun...

Erol Güney Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

İsrail bu hafta Batı ve Doğu Kudüs’ün birleşmesinin 40. yıl dönümünü tören ve şenliklerle kutluyor. Knesset’teki  bir oturumda Başbakan Olmert yaptığı konuşmada, hükümetin şehrin güzelleştirilmesi ve ekonomisinin güçlendirmesi için 1,5 milyon Dolar ayırdığını ifade etti.
Olmert Kudüs’te yapılması gerek çok iş olduğunu,  Batı Kudüs halkı ile 1967’de İsrail’e ilhak edilen Doğu Kudüs’ün çoğunluğu Arap olan halkının yaşam düzeyleri arasında  büyük farklılıklar bulunduğunu belirtti.
Knesset’in bu özel oturumda bir çok ülkenin Kudüs’ün birleşmesine karşı olduğu anlaşıldı. Çünkü davet edilen AB ülkeleri diplomatları ve ABD Büyükelçisi bu oturuma katılmadı.  Bilindiği gibi bütün elçilikler başkent Kudüs’te değil, Tel-Aviv’de bulunuyor.
İsrail bir yandan birleşmiş Kudüs’ün ebediyen başkent olarak kalmasında ısrarını sürdürürken, diğer yandan Arapların yaşadığı doğu bölgesinde son kırk yıl içinde hemen hemen hiçbir yenilenme yoluna gitmedi. Belki de İsrail, doğu Kudüs’ün  kurulacak bir Filistin devletinin başkenti olacağını düşünüyor.
Salı günü Herald Tribune  gazetesi uluslar arası Kızıl Haç’ın bir raporunu yayınladı. Bu rapor, İsrail’in Kudüs’teki faaliyetlerini eleştiriyor ve 1967’den beri Araplara gereken dikkat ve özenin gösterilmediğini ileri sürüyor. İsrailliler arasında da bu şekilde düşünen bir kesim var.
Kudüs sorununun İsrail- Filistin bunalımının hala merkezinde olduğunu ve geçen kırık yılda  bu soruna bir  çözüm getirilemediğini görüyoruz. Son verilere göz atıldığında Birleşmiş Kudüs’ün 732 bin kişilik nüfusunu 469 bini Yahudiler, 239.200’ü Araplar, 14.700’ü ise Hıristiyanlar oluşturuyor

Olmert  Winograd’ı dikkate aldı
Başbakan Olmert ile Devlet Denetleyicisi Lindenstrauss arasındaki çatışma olağandışı bir hale geldi. .Başbakanın avukatları Başsavcı Mazuz’dan, Lindenstrauss aleyhinde  suçlama araştırması yapmasını istediler. Lindenstrauss Başbakan Ehud Olmert’i yargılarken kendisi hakkında kanıtlanmamış suçlamalara itibar etti. Bunlardan biri ve en  sonuncusu  birkaç yıl önce Kudüs’te bir ev alımıyla ilgiliydi. Mazuz’un bu isteği kabul etmesi  olası görünmüyor ancak durum, Olmert ile Lindenstrauss çatışmasının boyutunun bir göstergesi. Geçtiğimiz salı günü İsrail medyasının manşetleri bu haberden oluşuyordu.
Öte yandan Olmert önemli askeri kararları almadan önce, Winograd raporunda  konu ile ilgili tavsiyeleri uygulamakta büyük bir başarı gösteriyor. İsrail, Gazze’den  Sderot ve Aşkelon gibi yerlere atılan roketlere karşı  nasıl bir önlem alması gerektiğine  bir karar vermeli.  Bazı askeri yetkililer ve politikacılar tek çözümün Gazze’ye girmek olduğu görüşündeler. Ama Olmert 13 bakandan oluşan Güvenlik Konseyini topladı ve saatlerce askeri yetkililerin  hayati konularda görüşlerini dinlemelerini istedi. Geçen Temmuz Hizbullah’a karşı yapılan son Lübnan Şavaşı’na karar verirken yaşananların aksine Olmert bu kez hükümetin karar vermeden önce aleyhte veya lehte  her türlü görüş ve fikri değerlendirmesini istedi..

İsrail Gazze’ye girmiyor
Bu kez Gazze’de büyük tepkiler gösterilmemesi kararı alındı çünkü  bu çare hastalığın kendisinden daha kötü olabilirdi. Eğer bu karşılıklı danışmalar geçen Temmuz ayı yapılmış olsaydı, İsrail’in  savaş stratejisi çok farklı olabilirdi.
Winograd Komitesi’nin bir önerisi daha şu anda uygulanıyor. Genelkurmay Suriye, Hizbullah ya da Filistinlilerle  herhangi bir savaş sırasında nasıl davranmaları gerektiğini gösterecek  dört gün sürecek bir tatbikat  yapıyor. Tatbikata daha önce cephelerde savaşmış emekli generallerin yanısıra  savaş sırasında Olmert ve Genelkurmay başkanı ile yakın temaslarda bulunacak Dışişleri Bakanlık yetkilileri de yer alıyor. Kuzey’deki siperleri onarmak için bir girişim başlatan Olmert yaptığı yanlışlardan dolayı Winograd Raporunda tenkit  edildiğinden, hataların düzeltilmesi konusunda  en istekli kişi olduğunu ispat etmek istiyor. Bu nedenle başbakan olarak görevinde kalmalı.
Ancak sorun gelecek bir savaşa nasıl daha iyi hazırlanmak gerektiği değil, mümkün olduğunca  olası bir savaşı nasıl engellemek gerektiği. Suriye ile diyaloga girmek, Suudi Arabistan önderliğinde ciddi görüşmeler başlatmak gibi eylemler iyi başlangıç olabilir. Ancak Olmert bunları başarmak için politik olarak çok zayıf görünüyor. Birçok konu gelecek 2- 3 hafta içinde İşçi Partisi başkanlığına seçilecek kişiye, bu kişinin Olmert’in başbakanlığında çalışmak isteyip istemediğine bağlı.
Olmert barışı konuşalım diyor
Olmert Ürdün Petra’da yaptığı konuşmada Suudi önerisini kabul edecek her Arap ülkesi lideri ile konuşmaya hazır olduğunu belirtti. Bu olumlu bir teklif ancak korkarım ki Olmert için biraz geç…

Türkiye’ye ilgi
İsrail  kamuoyu Winograd Komisyonu’nun raporuna o denli yoğunlaşmıştı ki, Türkiye’deki son  gelişmeleri takip etmedi. Son günlerde bu durum değişti. İsrailliler komşu ve dost ülke Türkiye’de önemli gelişmeler yaşandığını ve bu gelişmelere ilgisiz kalamayacaklarını anladılar. Medya  bu konudaki  haberlere ve yorumlara geniş yer verdi.
 Ankara’da İsrail’i temsil eden, Dışişleri Bakanlığı danışmanı, ayrıca Türkiye- İsrail ilişkilerinin gelişmesinde büyük rol oynayan   Alon Liel’in konuşması  radyo dinleyicilerini etkiledi. Liel: “Türk halkı laiklikten, demokrasiden söz ediyor. Ama bazı kesimler laikliği, demokrasiden üstün tutuyorlar. Laikliğin daha önemli olduğunu ileri sürerek, ‘laiklik olmaz ise, demokrasi de olmaz’ diyorlar. Bu işin sonunun nereye varacağını tahmin etmek zor” dedi.
İzmir’deki mitingin görüntüleri İsrail televizyonuna yansıdı. 1,5 milyon insanın laikliği savunmak için biraya gelmesi herkesi şaşırttı.
Haaretz’in haftasonu ekinde Türkiye ile ilgili uzun bir makale yayınlandı. Ayrıca Zülfü Livaneli’nin “Mutluluk” romanı, İbraniceye çevrildi ve bu günlerde satışa sunulacak.  Kitabın zamanlaması çok uygun. Çünkü bir çok İsrailli, Türkiye’yi daha iyi anlamak istiyor ve “Mutluluk” da bu açıdan çok yararlı bir kitap, ülkenin gerçeklerini gözler önüne seren sürükleyici bir eser.