Holokost`u konusmak

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

“Holokost olmuştur! Üzerinden 60 yılı aşkın bir süre geçmiş ve dünya kamuoyunu bu trajediyi kabul etmiş olmasına rağmen siz Yahudiler neden hala bu konuyu canlı tutmaya ve insanları ikna etmeye çalışıyorsunuz?”
Yad Vashem Enstitüsünden Ephraim Kaye’in Bahçeşehir Üniversitesinde yaptığı ve Holokostu irdelediği konferansın ardından salondan gelen bu sorunun anlamı, soruluş nedeni, üzerinden uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ kafamı kurcalıyor…
Geçen gün Ha’aretz’de yayınlanan bir makalede*, 1993 – 1998 yılları arasında İsrail’in  Almanya Elçiliğini yapmış Avi Primor’un aynı konunun değişik bir yönü ile ilgili tespitleri yer alıyordu…
Primor, savaştan sonra Alman toplumunun iki karşıt gruba ayrıldığını ifade ediyor. Bunların biri savaşın götürdükleri ve özellikle de Holokost ile yakından ilgilenilmesi gerektiğini savunurken, diğeri olayların arkada kaldığını ve geleceğe bakmanın daha doğru olacağını iddia ediyor. 1995’te, savaşın sona erişinin ellinci yılında yapılan bir dizi etkinliğin odak noktası Holokost olmuştu. “Nereye giderseniz gidin konu Holokost idi. Tüm bir yıl boyunca Almanlar bununla uğraşmışlardı. Çalışmaların sonunda yayınlanan bildiride ise, bunun geride kalan bir olay olduğu kabul edilmiş ve  konu ile bu denli ilgilenilmesinin abartı seviyesine geldiği ifade edilmişti… Ancak hâl böyle olsa bile, kimse Almanların Holokost ile meşgul olmalarını kendilerinden zorla istememişti… Geçmişe geri dönmek, kendi istekleri ile oluşan bir durumdu…”
Savaş esnasında yaşananlar yalnız Yahudileri değil Almanları da derin bir travmaya itmiştir.
Sanatın ve edebiyatın değişik dallarında, felsefede ve bilimin diğer disiplinlerinde birçok değeri bağrından çıkaran bir toplumun Hitler gerçeğine kendini teslim etmesi ve tarihin bildiği - ve umarım ki bilebileceği - en acımasız katliama aracılık etmiş olması, ulusal mirasın üstlenilmek istenmeyen elemanını oluşturmaz mı? Dolayısı ile bu tema ile ilgilenmek, bunun nedenlerini anlamaya çalışmak ve böylece o mirasla yüzleşmek için gerekli gücü bulmak, toplumsal bir terapi şeklidir belki de!
Holokost ile iç içe yaşayan ve bunu gelecek nesillere taşıyan dolayısı ile yalnız Yahudiler değil. Bundan kendisine ders çıkartmaya çalışan Alman toplumu da, içinde barındırdığı antisemit unsurlara rağmen, bunu yapıyor ve Holokost’u gündemine taşıyor, sonucu ne olursa olsun, tartışıyor…
Bertelsmann Vakfı tarafından yapılan anketin sonucu bu anlamda çarpıcı. Söz konusu çalışma Almanya’yı, İsrail’i ve ABD’deki Yahudi toplumunu kapsamış… Ankete katılan Almanların %58’lik bir oranı geçmişi geride bırakmaktan yana iken, İsrailli’lerin %78’lik ciddi bir oranı savaşın sonuçlarının Yahudilerin Almanlara bakış açısını etkilediğini ifade ediyor. Aynı oranda Yahudi, savaş yıllarında yaşananların kesinlikle unutulmaması gerektiğinde birleşiyor.
Hitler’in ifade ettiği şekli ile Yahudi Sorunu’nu ortadan kaldırmak için geliştirilen ‘Son Çözüm’, yalnız Almanlar’ın sponsor oldukları bir katliam değildir. Birçok halk – ya da belki de ulus demek gerek – Hitler’in taşeronluğunu yapmış ve bu trajik sürecin aracısı olmuşlardır. Onların bu süreçten nasıl etkilendiklerini veya bundan ne şekil dersler çıkardıklarını ortaya koyan çalışmalar mutlaka vardır; tüm bir kıtayı avucunun içine alan böylesi bir nefret dalgasının tarihteki yerini alan diğer olaylar arasına kolayca klase edilmesi söz konusu olamaz.
İşte tam da bu nedenden dolayı Holokost’u konuşmaya devam etmek gerek. Başka insanları ikna etmek için değil, böyle bir olayın varlığından habersiz olanları haberdar etmek için; Holokost’u inkâr edenleri insanlık suçuna ortaklık ettiklerini anlatmak için konuşmak gerek.
Bugün Ortadoğu’da yaşananlar ile Nazi döneminde yaşananlar arasında paralellik kurmaya çalışanların nasıl bir yanılgı içinde olduklarını anlatmak için konuşmak gerek.

(*) The Other Side of Memory / Adi Schwartz
Ha’aretz / 12.02.2007