İnsan, ev, eşya

Sibel ALMELEK İŞMAN Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
“Tebdil-i mekanda keramet vardır.” derler.
Kim der? diye sorarsanız, “Eskiler” yanıtını alabilirsiniz. Bu eski insanlar, ne kadar eskidir, kaç yıl öncesinden söz etmekteyizdir, bilinmez. Ama, ifade güzeldir, anlamlıdır, kulağa haz vermektedir, konuşmalarımıza serpiştiririz aklımıza geldikçe. Bir de yeri geldikçe tabii.
Şimdi, söz eski olunca, yanlış hatırlama, söyleme ve yazma tehlikesi de doğuyor. Dolayısıyla, bir iki sözlük karıştırmak lazım gelir. İki dakika sonra, dönüyorum... Tekrar, merhaba! Doğru yazmışım. Yalnız şapka meselesi var. En son nerede kalmıştık? Şapka takıyor muyuz harflerimize, yoksa vestiyerde mi bırakıyoruz? Kusuruma bakmasınlar, başı açık bıraktım onları.
Neden yer değiştirmek iyidir, hoştur, güzeldir, hayırlıdır, uğurludur acaba? Tatile gitmek, denizin kenarına, gölün kıyısına, dağın yamacına varıp temiz hava almak mıdır önerilen? Yeni bir eve taşınmak, bu sözün kapsama alanı içine girer mi? Tatil belli bir sürenin içinde yaşanıp bitiverir. Oysa, ev taşımak, yeni bir sayfa açmak gibidir defterde.
Tahmin edebileceğiniz gibi, yakın zamanda bir şeyler değiştirdim ki, “ tebdil-i mekan” durumunu mercek altına aldım, inceliyorum. Bir ay oldu, yeni evimdeyim. Ondan önceki onbeş gün eski evimi paketledim. Ne zor bir işti o.
Bedensel olarak bakıldığında, arı gibi çalışmayı gerektiriyor. Görsel olarak düşünüldüğünde ise, bir kutunun içine girmesi gerekiyor her şeyin. Kutular, kutular ve kutular sarıyor etrafı. Ve insan şunu soruyor kendine, çaresizce: Ben, eşya bağımlısı mıyım?
Bazı şeyler gereklidir. Örnek vereyim: Canımız salata çekti. Yıkamadan olmaz. Bir süzgeç alıyoruz. Elimizde yemek istemiyoruz. Bir salata kasesi alıyoruz. Güzel görünsün, midemizle kolay buluşsun istiyoruz. Yeşil yapraklarımızı kesmek için bir bıçak alıyoruz. C vitamini hem sağlık verir hem de tat diyoruz. Bir limon sıkacağı alıyoruz. Rahat oturup yiyelim diyoruz. Bir masa ve sandalye almak için dükkan dükkan dolaşıyoruz. Sonuçta, bir salata yemek için kaç tane eşyamız oluyor?
Elimizi vicadanımıza koyalım, her aldığımız şey ihtiyaçtan mı? Gözlerimize güzel görünsün, estetik hazlar uyandırsın diye neler neler koymuyoruz alışveriş sepetimize? Kendimize ait bir dünyamız olsun, kişisel bir izimiz kalsın diye mekanımızı dantel gibi işlemiyor muyuz?
Cümleyi yeniden kurmak gerekiyor belki de. Aldığımız her şey ihtiyaçtan. Ama, sadece  işlevsellik değil kaygımız. Duygusal gereksinmelerle de çevremizi donatıyoruz. İnsan olmanın bir şartı mı bu?
Eski evimizden çıkarken, pek çok şeyden sıyrıldık. Hafifledik. Atmadık ama verdik. Doğrusu buydu çünkü.
Yeni evimize geldik. Kutularımızı açtık.
Eşyadan bunalan ben, geçenlerde bir vazo gördüm. Pek beğendim. Yeni salonuma çok yakışacak, dedim. Duramadım, aldım. İçinden su mu içeceğim? Hayır. Çiçek görmeye ihtiyacım var.