Korku rejiminde futbol

- Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Farkettiniz mi, futbol hakkında konuştuklarımız, yaptıklarımız hep korku üzerinden şekilleniyor. Geçmişten gelme alışkanlığımızın bir neticesi olarak takımdaşlığı ve rekabeti “biz” ve “bizden olmayanlar”a indirgememiz ve “bizden olmayanlar” karşısında yenilgiye uğrama korkumuz, bahsettiğim rejimin temelini oluşturuyor. Futbol dünyasında en son yaşanan İtalya’daki şike meseleleri; Yunanistan’ın ve İran’ın futbola siyaset karıştırmaları nedeniyle bir süreliğine de olsa uluslararası karşılaşmalardan men edilmeleri, geçmişten gelme korkularımızı da iyice depreştirmiş durumda.
Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’sinin mali anlamda yaptığı ekonomik atılımları, son dönemde başarıya dönüştürmeye başlaması ve kulübün sportif-mali başarı yolunda sağlam yürüyüşünün sonucunda, (Fenerbahçeliler’in de “diğer”leştirme konusunda oldukça pay sahibi oldukları) Fenerbahçe dışındaki kulüplerin “acaba durduramazsak” düşüncesiyle birbirlerine kenetlenmeleri korku rejimimizin önemli bir parçası.
Bunun yanında geçtiğimiz sene şampiyonluğu son dakikada kaybeden kulübün son ay içerisinde aldığı cezalar, karşılaştığı iddialar üzerine Haluk Ulusoy’a karşı beslediği “ya geçen yıldan daha kötüsü başımıza gelirse” korkusu da Fenerbahçe ve “diğer”leş(tiril)enler arasındaki çıkmazı körüklüyor.
Federasyonun bugün Fenerbahçe’ye karşı sert duruşu ve sayısı fazla olmayan belirli takımlarla daha yumuşak ilişkiler içinde oluşu ise futbol dünyamızın genelinde “bugün onlara, yarın bize” korkusunu yaratıyor. Bu nedenledir ki, Haluk Ulusoy’a en büyük desteği verenler bile, genel kurul gürültüleri, “Hamdi Akın başkan!” sesleri arasında çıkıp “biz başkanımızdan memnunuz” demiyorlar, korkuyorlar...
Spor bakanımız, federasyon başkanının seçim kararı almasını istiyor. Federasyon başkanı bu hakkın bakanın kendisinde mevcut olduğunu söylüyor ve gerekiyorsa kullanmasını talep ediyor. Bütün spor alemi “hadi artık, değişecekse değişsin fedarsyon” diyor ama korkuyor. Ya Yunanistan, İran gibi olursak...
Diğer taraftan adamın biri çıkıyor: “Fenerbahçe şike yaptı” diyor, Fenerbahçe’nin en önemli maçları öncesinde  konu yüksek sesle tartışılıyor. Üzerine gitmek konusunda herkes hemfikir ama korku da herkesin ortak duygusu... Ya İtalya’da olduğu gibi kanıtlanırsa, biz Fenerbahçe’yi küme düşürebilir miyiz? Milyonlar sokağa dökülür mü?
Fenerbahçe “Biz temiziz, araştırın”, ama “Son 10 seneyi komple araştırın, Denizli maçını da, diğerlerinin şampiyonluklarını da, temizlenelim” diyor, diğer kulüplerin bir yöneticisinden ses çıkmıyor, “siz ne diyorsunuz, bize çamur atmayın, gelin araştırın” diye... Ortak duygu, korku... Ya birşey çıkarsa...
Federasyon Fenerbahçe’ye cevap veriyor, “İddialara sebep olan Samsun maçı zaman aşımında, eğer siz isterseniz araştırırız.” Son 10 senenin incelenmesi isteğini dikkate almıyor. Fenerbahçe güvenmediği federasyonun bu işe girmesini istemiyor. Güvensizlik... Korku...
Peki ne oluyor?
Adım atan yok, eyleme geçen yok... Herkes “ben bir konuşsam!” diyor, kimse konuşmuyor. Ortalık komplo teorilerine, dedikodulara kalıyor.
Futbolda kendini tanımlamanın “diğerleştirmek”ten geçtiği fikrinden kopamayanların baskın olduğu bir rejimde sahadaki oyun hepten rafa kalkıyor. Taraftar bu korkuyu içselleştirmiş şekilde geliyor maça, tansiyon yükseldiği an içindekini dışa vuruyor, olanca şiddetiyle... Sonra soruyoruz kendi kendimize: “Ne yaptık da maçlarımız, böylesine korku filmleri haline geldi?”