Hüzünlü Öyküler

Sibel ALMELEK İŞMAN Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Yunan mitolojisini sevdiğimi ilan etmiştim daha önce bu köşede. Elimde değil, yine bir öyküyü sizlerle paylaşmak geliyor içimden. Çocukları, torunları ya da yeğenleri olanlara, bir faydamız dokunur belki de. Geceleri, bu minik insanlar, uyku alemine dalmadan önce, masallarla yaşamı tanırlar biraz. Gerçi, akılları karışabilir. Kıskançlıklar, öfke nöbetleri, ensest ilişkiler ve tutku dolu bir sürü tanrı uyku kaçırabilir. Siz, yine Andersen’den vazgeçmeyin isterseniz.
Sözü uzatmadan, aşk öykümüzü anlatalım:
“Çanakkale Boğazı’nın en dar olduğu yerde, Sestos ve Abydos adında iki kent varmış. Abydos, Anadolu topraklarındaymış. Sestos ise, Trakya kıyısındaymış. Abydos’ta, Leandros adında bir kral oğlu yaşarmış. Sestos’ta, aşk tanrıçası Aphrodite’nin rahibesi Hero otururmış. Hero ve Leandros, birbirlerine gönül vermişler. Leandros, Hero’ya ne pahasına olursa olsun kavuşmak istiyormuş. Ancak bu, rahibe olan Hero için olanaksızmış. Çünkü bir rahibe olarak Hero’nun, bir erkeğe varması mümkün değilmiş.
Leandros, sevgilisini görmek için yanıp tutuşuyormuş. Bir gece dalgalara bakarken, Sestos’taki kulenin tepesinde bir ışığın yandığını görmüş. Leandros suya dalmış ve var gücüyle yüzmüş. Kıyıya varmış ve Hero’suna kavuşmuş. Bu yolculuğu geceler boyu tekrarlamış Leandros. Sabahları da, yaz gecelerinin kısalığına üzülerek, dönüş yolunu yüzüyormuş.
Yaz ayları geçmiş, boğazda dondurucu soğuklar esmeye başlamış. Ne var ki, Leandros, Sestos’taki kulede ışığı görünce, rüzgarlara dalgalara aldırmadan yine karşı kıyıya yüzüyormuş. Hero korkmaya başlamış. Yine de, ‘Gelme!’ diyemiyormuş Leandros’a.
Bir gece, fırtına çok sert esmiş. Hero’nun elindeki meşale sönmüş. Leandros, nereye yüzeceğini bilememiş. Yol gösteren ay ışığını da kara bulutlar kaplamış. Sabaha karşı, ancak ölü bedeni Sestos’a varabilmiş. Hero da, sevgilisine ölümde kavuşmak için kendini denize atmış.”
Çanakkale Boğazı’nda geçen bu hüzünlü öykü, günümüzde Boğaziçi’ndeki Kız Kulesi için anlatılır. Marmara Denizi’nin ortasında, tüm zarafeti ile vapurları, martıları ve biz insanları selamlayan Kız Kulesi, Hero ve Leandros’un aşkına sahip çıkmış.
Şimdi biraz uzaklara gidelim, doğuya çevirelim başımızı. Van’ın Gevaş ilçesinde bir Akdamar Adası var. İşte onun da bir efsanesi var: “Müslüman bir Türk genci, kilise papazının kızına aşık olur. Kız da, onu sevmektedir. Aşıklar, adada gizli gizli buluşurlar. Kız, kıyıda durup, elindeki fenerle oğlana işaret vermektedir. Bir gün kızın babası durumu fark edince çok kızar ve kızını takibe başlar. Yine bir akşam kız kıyıya gelip sevgilisine işaret verir. O anda kızın babası gelip, ışığı söndürür ve kızı Tamara’ya çok kızar. Işık kaybolunca genç yolunu şaşırarak kıyıya çıkamaz ve gölde boğulur. Boğulma sırasında can havliyle ‘Ah Tamara! Yaktın beni!’ diye bağırır. Ahtamara, zamanla Akdamar olarak zihinlere yerleşir.”
Yollar ve iklimler ötesinde, dilden dile dolaşan bu öyküler arasındaki benzerlik, kardeşlik nasıl açıklanır? Bilmiyorum.