Gönüllerin Oscar`i

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Geçtiğimiz Pazartesi sabah saat 06:30’a kadar gözlerim yarı kapalı Oscar Ödül törenini seyrettim.  Bunu niye yaptığımı senelerdir pek anlayabilen yok.  Annem ve arkadaşlarımdan "Ertesi gün tekrarı var, onu seyredersin.  Kaydet, seyret.  O kadar uykusuz kalmaya değer mi?" gibi yorumlar her sene gelir.  Oscarları ertesi gün seyretmek, sonucunu bildiğin bir maçı seyretmeye benzer; golün kimi atacağını bilirseniz, o maçın heyecanı oldukça azalır.
Bir de tabii ki sinemayı sevmek, Oscar adaylarını tanımak ve bu heyecanı onlarla paylaşabilmek lazım.  Herhangi bir kategoride Oscar’ı kazanan açıklandığında beşe bölünmüş bir ekran gösterilir.  Bu ekranda beş Oscar adayı endişelerini örtmek için kullandıkları zoraki gülümsemeleriyle, " and the oscar goes to..." sözcüğünü beklerler.  Gülümsemelerini bozmamaya çalışırlar çünkü açıklanan aday kendileri değillerse, yine de gülümsemek ve alkışlamak zorundadırlar.  Sonuçta, aday olabilmek bile bir onurdur!
Oscar adayını açıklayan o zarf açılmadan geçen 3dž saniye içinde benim de kalbim küt küt atar.  Hele ki, istediğim aday o heykelciği eline alırsa, inanılmaz mutlu olurum.  Geçmişte ağladığım bile olmuştu.  ‘Bu kız niye Oscar’lara bu kadar kaptırmış’ diyenlere, Galatasaray- Fenerbahçe maçlarını, şu anda popülaritesini yitirmiş olsa da, zamanında insanları ailece televizyon karşısında tutan Eurovision’u, BBG, Pop Star v.s. gibi farklı zevkleri olan insanları, farklı ekranların başına araba camına yapıştırılmış bir Garfield gibi yapıştıran programları hatırlatmak isterim.
"Aday olabilmek bile bir onurdur!" lafına geri dönmek istiyorum.  Tabii ki, büyük bir onur ama bazı onurlar diğerlerinden daha büyüktür. Herhangi bir projeye emek vermiş herkesin, emeklerinin takdir edilmesi, en önemli erdemlerden biridir.  Zaten Oscar’ların da sadece "En İyi Erkek Oyuncu", "En İyi Kadın Oyuncu", "En İyi Film" ve "En İyi Direktör" ödüllerinden ibaret olmaması da bundan dolayı.  Oscar törenin başlarında "En İyi Makyaj" Oscar’ı verildi.  The Chronicles of Narnia: The Lion, The Witch and The Wardrobe filmiyle en iyi makyaj Oscar’ını almak için sahneye iki  aday çağrıldı; Howard Berger ve Tami Lane.  Howard Berger dakikalarca ailesine, çalışma arkadaşlarına, bütün dünyaya teşekkür ederken, yanında onunla birlikte Oscar’a layık görülen Tami Lane’e karşı duyarsız davranıp konuşmasını sürdürdü de sürdürdü.  Tami Lane ise mikrofonu tabiri caizse kapabildiğinde ise, bitiş müziği başladı ve bir kelime bile konuşamadı.  Düşünün ki, yıllar süren çalışmanızın sonucunda Oscar Ödülü’ne layık görüldünüz ama partnerinizin duyarsızlığı yüzünden bu mutlu anınızı yaşayamadınız.  Gönüllerin Oscar’ının birincisi teşekkür konuşması yapamamış olan Tami Lane’e.
Oscar Ödülü’ne aday gösterilmek, sinema sektöründeki bir insanın kariyerindeki en  önemli olaylardan biri.  Birbirinden kabiliyetli birçok insanın toplandığı Kodak Tiyatrosu’nda, o akşam altın heykeli alanlar büyük sevinç yaşadı.  Bir de herkesin gönüllerindeki Oscarları var ki, bu da bence oldukça önemli. Örneğin; Brokeback Mountain filminin cesur ve ses getiren konusuyla çoğu insanın gönüllerinin Oscar’ını alması, Steven Spielberg’in yönettiği Münih filmiyle gönüllerin Oscar’ını alması,   George Clooney’nin her zaman kadınların gönüllerinin Oscar’ını alması gibi. 
Bir Gönül Oscar’ı da geçen hafta Kadınlar Günü’nü kutlayan tüm kadınlara.  Kadınlar Günü’nün her gün olduğu idrak edilmeye başlandığı zaman, bu dünya daha güzel bir dünya olacak. 
And the Oscar goes to...