Resurrection Blues

Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Yakup ALMELEK


Arthur Miller oyunlarıyla ilgili açıklamalar yapmayı sevmezmiş. Ünlü  "Satıcının Ölümü" sahnelenmeden önce biri konunun ne olduğunu sormuş. Miller’in yanıtı: Oyun bir erkek satıcı ile ilgili ve sonunda adamcağız ölüyor.
Bu açıklamanın, soruyu yönelteni ne kadar tatmin ettiğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Miller’in pek çok oyunu bizde de devlet ve özel tiyatrolar tarafından oynandı ve büyük ilgiyle izlendi. "Cadı Kazanı", "Satıcının Ölümü", "Bedel", "Hep Benim Oğullarım", sahnelerimizde sürekli baş tacı edilen oyunlar arasında.
Miller çok iyi bir yazar olduğu kadar yaşamasını da seven ve bilen bir kişilikti.
Onca iş ve güç arasında vakit ve enerji bulup "Sarışın Bomba" lakabıyla ünlü Marilyn Monroe ile evlenmesi ne kadar zevk  sahibi olduğunu kanıtlamaz mı?
Monroe’nun,  Arthur Miller’i eş seçmesi de onun bir seks bombası olarak tanımlanmanın çok ötesinde kaliteye ve değere önem veren akıllı bir kadın olduğunu betimlemekte.
Yerli yerine konulursa kalıbına çok yakışan bir deyim kullanalım, her ikisi için de "Helal Olsun".
Ne yazık ki ikisi de artık yaşamıyor. Miller’i geçen yıl kaybettik. Tiyatro aydınlanmasında yeri kolayca doldurulamayacak bir yetenekti.
Arthur Miller, 86 yaşındayken bir oyun yazdı ve adını ‘’ Resurrection Blues’’ koydu. Sözlükler kelimeyi, diriliş, yeniden hayat bulma olarak tanımlıyorlar.
Oyun aynı yıl  ( 2002) 9 Ağustos’ta Amerika’da Minneapolis’te Guthrie Tiyatrosu’nda sergilenmeğe başladı.
Arthur Miller’in bütün oyunları dram içeriklidir. Bireylerin toplum karşısındaki sorumluluğu ve toplumun bireyler nezdinde sergilemesi gereken tutumu Miller’in oyunlarında hep ana endişeyi taşımışlardır. Hiçbir toplum ünitesinin veya kişinin ben salt seyirciyim, hiçbir şeye karışmam demek gibi bir lüksü olamaz. Miller bir kuyumcu titizliğiyle bu konuları irdelediği için  üst değerde bir tiyatro yazarıdır.
"Resurrection Blues" bir Güney Amerika ülkesi diktatörlüğünde geçer. Amerika Birleşik Devletleri bu rejimi desteklemektedir. Şiddet ve uyuşturucu madde kullanımı toplumun sanki kanında vardır. Servetin yüzde doksan altısına, toplumun yüzde ikisi tarafından adeta el konulmuştur. Geniş toplum bir kurtarıcının için için özlemi ve hatta duası içindedir. Nihayet köyden gelme birisi çıkar, Tanrı’nın oğlu olduğunu ve hepsini huzura kavuşturacağını haykırır ancak egemen güçler tarafından tutuklanır. Yargılama sonucunda suçlu bulunur ve çarmıha gerilme cezası verilir. Niye çarmıha germek de bir kurşunla hayatına son vermek değil!
Mahkeme başkanı binlerce kişinin kurşunla öldürüldüğü bir ortamda değişik alternatifler bulmanın gerektiği kanısında olduğu için çarmıha germek daha ilginç gelmiştir ona.
Miller diğerlerinin aksine bu oyununda mizah unsuruna çok yer verdiğini iddia etmiştir. O kadar ki "İzleyici beni ciddiyetle takip eder, oyunlarımda gülünecek unsurlar olmadığına kendini inandırmıştır ancak  "Resurrection Blues" değişik gelecek onlara. O kadar ki, bu oyunumu izlerlerken gülmezlerse kendilerinde bir kusur olduğu sanısına varacağım".
Bu oyununda Miller insanların paraya olan düşkünlüklerini de –birazcık argo- mizahi bir tabir kullanalım- maytaba almıştır. "Bu düşkünlüğün delilik aşamasına geldiğini" de söylüyor. Paranın Tanrılaştırılması oyunun ana temasını oluşturmakta. Satın almak ve satmak insanlığın her şeyi oldu, artık.
Her baktığımız, her gördüğümüz şeyi ticaretleştiriyoruz. Hatta özelleştiriyoruz. Salt bu oyunda değil Miller yazdığı makalelerde de yerden yere vuruyor bu doymayan hırsı. Örneğin bir yazısında "idamları stadyumlarda yapalım ve seyir etmek isteyene her bir yeri en az 300.- dolara satalım" diyor. Başka bir yazısında "Kongre üyeleri parlamentoda kanun çıkarmak için verecekleri oyları özel müesseselerin arzuları doğrultusunda para karşılığında satsınlar" diyor. Bunlar New-York Times Gazetesi’nde neşredilmiş yazılarından alıntılardır.
Amerikan toplumu Arthur Miller’i bu ithamları için yargılamayı düşünmüyor olmalı. Kim bilir belki de onu büsbütün haksız bulamadıkları içindir.
"Resurrection Blues" ümit edelim, bizim tiyatrolarımızda da yer alsın. Bir Güney Amerika ülkesinde geçen bir olayın Türk izleyicisinin zekasını ve ruhunu okşayacağına eminim.
Oyun Londra’da Waterloo’da   Old Vic Tiyatro Salonu’nda bu yıl 14 Şubat ile 22 Nisan tarihleri arasında sahnelenecek.
Oyunun orijinal adını bu yazımın başlığı için kullandım. Oyunu bütünüyle Türkçeye çeviren kişi başlığın ne olacağına karar vermeli,sanısındayım…