İsrail neden sakin?

Viktor KUZU Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Hamas’ın kazandığı seçim zaferi batı dünyasını şaşkına çevirdi. Filistin üniversitelerinin seçimden önce yaptığı anketlerde bile böylesine bir fark öngörülmüyordu. ABD’nin ısrarla dünyayı inandırmak istediği, Filistin’den gelen anket sonuçlarının da söylediği şekilde beklenen, seçimleri El-Fetih’in az farkla önde bitireceği ve ardından Hamas’ın da yer alacağı ama El-Fetih kontrolünde geniş tabanlı bir hükümetin kurulmasıydı.
Olaylar beklendiği gibi gelişmedi. Şimdi dönüp batı dünyasının Hamas’ın zaferi ardından yaşadığı şaşkınlığa karşılık İsrail’in olabildiğine serinkanlı olduğunu görünce ister istemez nedenlerini merak ediyor insan. Bunun üç nedeni olabilir. Birincisi Hamas’ın yakalayacağı başarı önceden öngörülmüştü. Bu kuvvetle muhtemel, çünkü seçimlerin ardından gizlilik yönünü yitirdiği için kamuoyuna duyurulan Şin-Bet raporları, tüm anketlerin aksine Hamas’ın büyük çıkışına seçimlerden önce net bir şekilde işaret ediyordu.
İkinci neden çok büyük ihtimalle yaklaşan İsrail seçimleri. Yani şu anda İsrail’in sesi olabilecek liderler yaklaşan seçimlerin stresi ile ağızlarından çıkan her lafa çok dikkat ediyor. Hamas’ın iktidara gelmesi ve gerileceği tahmin edilen İsrail-Filistin ilişkileri İşçi Partisi’ne mi, Kadima’ya mı, yoksa Likud’a mı yarayacak? Bu kesinlikle net değil. Oylar sandığa atılmadan hiçbir parti liderinin çıkıp Hamas belirsizliği konusunda fazla birşey söyleyeceğini sanmıyorum. Netanyahu’nun bile Filistin seçimlerinin ardından ilk gün yaptığı Hamasistan esprisinin ardından büyük bir suskunluğa bürünmesi bu fikri destekliyor.
Üçüncü ve öngörebildiğim son ihtimal ise İsrail tarafının bu sonuçtan mutlu olması. Elbette bu konuda İsrail tarafından gelmiş bir açıklama yok, olması da çok mümkün gözükmüyor ama yazının bundan sonraki  bölümünde bunun neden kuvvetli bir ihtimal olduğu üzerinde duracağız.
Filistin’de son derece demokratik geçen seçimlerin ardından Hamas’ın iktidara gelmesi bizi endişelendiriyor, çünkü Hamas silahlı bir örgüt ve batı toplumunun terör örgütleri listesinde yer alıyor. Endişenin nedeni silahlı bir terör örgütünün şimdi siyasete soyunması. Ancak Filistin yakın tarihine baktığımızda böyle bir durum ilk defa başımıza gelmiyor. Oslo anlaşmasına kadar batı toplumunun terör örgütleri listesinde yer alan El-Fetih de, bu anlaşma ile legalleşmiş ve bugün neredeyse bir facia ile sonuçlandığını düşündüğümüz Filistin seçimlerinde diplomatik kurtuluşun sembolu haline gelmişti. Yani bölge Ortadoğu olduğunda böyle şeyler olabiliyor. Partiler, insanlar, örgütler değişebiliyor.
Bir diğer önemli nokta Hamas’ın silah bırakması. Ama Ortadoğu’da silahın ne anlama geldiğini anlamadan, silah bırakmanın ne anlama geldiğini anlamak da mümkün değil. Eğer silah bırakmaktan kastımız fiziken ellerindeki kalaşnikovları bırakmalarıysa bıraksınlar tabi. Bizim için diplomatik kurtuluş gibi gözüken El-Fetih de yıllar önce kalaşnikovlarını bırakmışlardı. Geçen hafta seçim yapıldı, El-Fetih yenilgiye uğradı, ciddi bir grup El-Fetih taraftarı protesto için meclis binasını bastı. Ellerinde kalaşnikovlar vardı. Yani Ortadoğu’da silah bırakmak da, eline silah almak da kolay. Dolayısıyla kastedilen fiziken silah bırakmak değil, eylemlere son vermek. Ortada devam etmekte olan bir ateşkes var ve kağıt üzerinde Hamas zaten İsrail’e yönelik eylemlerine ara vermiş durumda.
Arafat’ın en büyük hatası hayatı boyunca asker üniformasını çıkarmaması olmuştu. Seçim kampanyası için yabancı halkla ilişkiler uzmanlarını davet edecek kadar imajın önemini farketmiş olan Hamas’ın bu hataya düşeceğini sanmıyorum. Onlar fiziki olarak kalaşnikovlarını sırtlarından indirecekler ve ateşkese sadık kalacaklardır. Ama bu hiçbir zaman gerçek anlamda militan yapılaşmayı ortadan kaldıracakları anlamına gelmez.
Hamas, İsrail’in tanıdığı, neler yapabileceği, nelere muktedir olduğunu bildiği bir örgüt. El-Fetih iktidarı sırasında da bu örgüt vardı. Dahası El-Fetih iktidarı hiçbir şekilde bu örgütü kontrol altında tutmayı ya da silahsızlandırmayı başaramamıştı. Dolayısıyla İsraillilerin hayatında bir değişiklik olacağını düşünmek anlamsız kalıyor. Dahası asıl şimdi Filistinlilerin kara kara düşünüp, ciddi düzenlemelere gitmesi gerekiyor. Filistin otoritesinin polis teşkilatı ile, seçimin ardından legal yönetimin silahlı gücü haline gelmiş Hamas militanları karşı karşıya geldi. Bu iki başlılık bir şekilde çözülmeli.
Hamas ısrarla İsrail’i tanımadığını açıklamaya devam ediyor. Bu aşamada kendilerine neyin iktidarı olduklarını sormak gerekiyor. Elbette böyle bir soruya gayet normal bir şekilde "Filistin halkının" diye cevap vereceklerdir ancak demokratik seçimlerine katılıp iktidarı kazandıkları yapı "Filistin Otoritesi"dir ve bu kurum Hamas’ın kabul etmediğini belirttiği Oslo anlaşması ile hayat bulmuştur. Oslo aynı zamanda Filistinlilerin İsrail’in resmi varlığını ilk kez tanımalarıyla tarihe geçmiştir. Dolayısıyla Hamas, bu seçime katılmakla ve bu seçimin kendilerine verdiği hükümeti kurma yetkisini kabul etmekle hem Filistin Otoritesi’ni, hem İsrail’i, hem de Oslo’yu tanımaktadır. Bununla çelişen herhangi bir Hamas açıklaması, tabana karşı yapılmış bir propogandadan fazlası değildir.
Özetle İsrail için değişen bir durum yoktur. Değişiklik Hamas ve Filistin’in siyasi yapısında yaşanacaktır.