Kültürlerinizi vestiyerde birakiniz...

Aylin VARON Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Günlerdir uyarılmaktayız... Uyuyanlar uykusundan uyansın, aman kuş gribine yakalanmasın sözleriyle uygun adım hizaya sokulmaktayız.... Kanatlı uygarlığın göçebe kuşlarından uzak durun,  aman dokunursanız yanarsınız haykırışları arasında uykumuzdan olmaktayız. Bırakın tavuk, hindi ve bilimum kanatlıdan uzak durmayı, pencereden dışarıya melul melul bakarken bile aman camıma kuş çarptı şimdi napıcam ben diye kendimizi gaza getirip, kuş gribi paniğinin yarattığı ortak "milliyetçilik" duygularıyla birbirimize daha bir uyumla yaklaşmaktayız... Kriz böyle bir şey işte... Bir yerinden girmesin sinsice hayatımıza, hemen omuzlarımızda taşıdığımız binbir farklı yük, hatıra, aidiyet duygusu, hatta önyargıyı bir kenara bırakıp iki dakikalığına da olsa insanlığımıza sığınırız ve tabii nefret ettiklerimize bile... Kriz böyle bir şey işte...
***
The World Is Flat diyor Thomas Friedman. Dünya yuvarlak değil, düz artık. Internet ve bilimum teknolojik olanağın sağladığı sonsuz iletişim ağı ve bilgiyi paylaşabilme yetisi sayesinde global dünyanın global dünya vatandaşlarıyız artık. Dar alanda kısa paslaşmaların dünyanın bir ucundan öbür ucuna geçiş sürecinde farklı farklı gelişim ve değişim süreçleri yaşayacağımıza, aynı anda dünyanın her yerinde kendini gösterebilen bilgi ve ilerlemeler ışığında kaldığımız noktadan olaya bir yerinden uyum sağlama çabasındayız...
Dünya bu şekilde küçülür ve imkansızlıklar yerini her kesimden insan için eskiye oranla sonsuz olanaklara bırakırken, kelebek etkisi misali, dünyanın taa öbür ucunda kendini gösteren bir salgından aynı anda kendi topraklarımızda da payımızı almakta, değişirken biraz biraz da paylanmaktayız.
***
Gelişim ve ilerlemeye direnir aslında insanoğlu her zaman. ‘Değişmeyen tek şey değişim’ sloganının doğruluğunu bilse de değişmekten ölesiye korkar. Değişimin hızı böyle almış başını gitmişken ister istemez zaten artık son demlerini yaşayan ulus devletlerin ulu vatandaşlarının bu değişime de kuş gribi gözüyle bakıp paniğe kapılması boşuna değil yani. Sağcının, solcunun, Filistinlinin, İsraillinin, kapitalistin, hümanistin, liberalin, muhafazakar gelenekçinin canhıraş kimliğine sahip çıkmaya çalışması, aman camıma yabancı bir varlık tosladı diye camdan duvarlarını gittikçe kalınlaştırması boşuna değil yani...
Ha, peki bu sağlıklı bir gelişme mi? Kuş Gribi’nden ve ölümden böylesine korkan insanların geçmişlerini, kimliklerini oluşturan geleneklerini hızlı değişimler çağında can siperane şekilde ölüme karşı korumaları aslında insansal bir tepki. Ama sağlıklı mı? İnsancıl mı? Orası biraz şaibeli...
Hızla gelişen, hızla değişen dünyamızda camdan duvarları kalınlaştırıp, sınırları daha da kapalı ve esnek olmayan sınırlar haline getirmenin tehlikesi Kuş Gribi’ninken büyük bana kalırsa. Oysa ki sağcı solcunun ilerleme terminolojisinden haberdar olsa, solcu sağcının geçmişten, Osmanlıdan, tasavvuftan günümüze taşımaya çalıştığı bir takım değerleri kendi süzgecinde yoğursa, Filistinli İsrailli’nin penceresinden bakabilip, İsrailli Filistinliyi tektipleştirmekten uzaklaşsa, kapitalist sosyalisti, entel yanı başında oturan dantelcisini aşağılamak yerine dinlemeyi başarsa, belki o zaman sınıfsal, ırksal, etnik, cinsiyetçi duvarlarımızı, hudutlarımızı kırabilir düzleşen dünyamızın tadını çıkarabiliriz.
***
Biliyorum zor kalıpları kırmak. Biliyorum zor sahip olduklarımızı kaybetmekten ölesiye korkarken, başkalarına güvenmek, onlara açık olmak. Ama eninde sonunda hepimiz Çetin Altan abimizin fi tarihinde Brüksel’de ziyaret ettiği Doğal Bilimler Müzesi’ni boylayacak ve birer fosil olarak tüm yüklerimizden arınıp insanlığımızla baş başa kalacaksak eğer, eh müzenin girişindeki o çok ilginç uyarıyı da herhalde dikkate almaya değer... Ara ara "Kültürlerinizi vestiyerde bırakınız" bayanlar baylar... Krizler gelip geçer ama iletişim ancak bu şekilde devam eder...