Christofle, Vakko ve Mevlana

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Geçen hafta ‘usuldendir büyüklere yer verilir’ zihniyetiyle yetiştirildiğimiz için, köşemden çekilip yerimi Dr. Ömer Madra’ya verdim, bu hafta ise ilan sayfanın neredeyse tepesine kadar... Derken yavaş yavaş sükünetimi kaybetmeye başladım. Konya’daki semazenler gibi döne döne iç haberler sayfasına gelip konuk oldum. Şeb-i Arus törenlerine katılmadımsa da, Hz. Mevlana bu hafta öyle  uygun gördü. Kısacası, elde olmayan nedenlerden ötürü beni yerimde bulamayan okurlardan özür dilerim.
                                                          * * *
Geçen sene televizyon ekranlarında gördüğümüz bir banka reklamında tanımlandığı üzere: “Ayrı dünyaların insanlarıyız biz...”
                                                          * * *
Geçen hafta Nişantaşı’nda Christofle’un yeni koleksiyonunun tanıtım kokteyline gittim. İş çıkışı, hoş bir ortamda, güzel tasarımlar ve güzel insanlarla birarada olmak ayrı bir nimet. Christofle’un takı tasarımcısı Andrée Putman’la bir anı fotoğrafı çektirdiğimizde, belli (bir) yaşın üzerinde olduğunun farkındaydık. Gene de sekseninde, bu kadar enerjik olup ileri dönük planlar yapmak herkesin harcı değil.
Christofle’ta sergilenen ürünler kadar, çalışanlar da birer zerafet örneği. Diğer yandan, açılış gecesini başarılı kılan diğer bir unsur da, sunulan kokteylin olağanüstü lezzetli ve aynı oranda göze hitap etmesiydi. Bir kapıdan girip kendinizi aniden ayrı bir dünyada bulmak ne kolay.
                                                          * * *
Perşembe gecesi Abdi İpekçi Caddesi’nin bir bölümü olağanüstü bir görüntüye tanık oldu. Vakko, aynı gün dört mağazasının açılışını gerçekleştirdi. Caddenin her iki tarafına yerleştirilen kırmızı/bordo şemsiyelerin içi minicik ampullerle ışıklandırıldı. Her şemsiyenin altında üzerlerinde Vakko desenli siyah pelerinleriyle üçer müzisyen,  aynı anda valsler çalmaya başladı. Çam dallarıyla kaplanan mısırcı arabalarında boza ve kestane ikram edildi. Gökyüzünü aydınlatan lazer ışıkları aynı anda birçok dolunay varmışçasına yansıyordu. Caddenin ortasında ilerlemeye çalışan Taksim dolmuşlarıyla diğer araçların canhıraş klaksonlarını saymazsak dört dörtlük bir organizasyondu. Soğuk havaya rağmen dörderli gruplar halinde ayakta durup, bol miktar ‘bilgilendirme toplantısı’ yaptık. Geleni geçeni, hiç çekinmeden tepeden tırnağa süzdük. Bir ara Vakko Gelinlik’e girmek istedikse de,  1.90’a, bir o kadar doksan kilo, şık paltolu, boynunda V.I.P. kartı taşıyan görevli: “Davetli misiniz?” diye sordu. “Hayır” yanıtını alınca, “o zaman giremezsiniz” deyiverdi. Görevli haklıydı; kendisinden bekleneni yapıyordu. Vakko’nun herkese davetiye göndermesi söz konusu değildi. Ancak, her ne kadar basına kapalı bir gece idiyse de, ben Vakko’nun Şalom’u davet etmesini beklerdim. Bu ayrıntı dışında, sanal bir alem olan Abdi İpekçi’de peri masalı gibi bir gece yaşandı. Bunun için uğraş veren herkesi kutlarım.
                                                           * * *
Dilerim girdiğimiz kapılar hep güzel dünyalara açılsın.
Bu vesile ile en huzurlu kapının evinizinki olmasını diler, Hanuka’da yakacağınız her mumun huzur ve sağlık için de ışık yaymasını temenni ederim.