Doğumgünü armağani

Luiza UÇKİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Yosef gözlerini maddi sıkıntılar çeken bir ailede açar bu dünyaya. Babasının geliri o kadar azdır ki, çareyi anneannesinin yanına taşınmakta bulurlar.
Yosef anneannesinin evinde doğar. Onlar çok yoksuldurlar; ama Yosef’e verecek maneviyatla ilgili bol hazineler vardır. Yosef tüm bayramları, Şabat’I dolu dolu yaşar. Oğullarına her türlü sevgiyi, alakayı bol bol verirler.
Yosef çok tatlı ve akıllı bir çocuktur. Hep yaşından olgun davranır. Küçük bir adam gibidir. Mutludur. Ailesiyle birlikte olmanın güzelliğinin, kutsallığının farkındadır. Bunlar onun beyninin bir köşesinde yer almakta birer film kareleri gibi peşi peşine sıralanmaktadır.
Onların evinin alt katında dul bir adam yaşar. Mösyö Salvator’un kimsesi yoktur. O da kıt kanaat geçinir. Tek serveti çok sevilen, sayılan biri olmasıdır. Eşi genç yaşta ölünce bir daha evlenmemiştir. Kendini sinagog işlerine adar. Bu ona huzur verir.
Mösyö Salvator, Yosef’i çok sever. Onu görünce yüzünde güller açar.
Bir gün Mösyö Salvator eve erken gelir. Tam kapısını açacakken bir ağlama sesi duyar. Sesi takip eder. Yosef merdiven boşluğunda kimseye görünmeden gözyaşı dökmektedir. Salvator hemen onu evine alır: "Söyle bakalım delikanlı! Nedir seni bu denli üzen şey?" deyiverir. Yosef: "Bugün benim doğum günüm ama bir tane bile hediye alamadım. Anneannemle annem benim için pasta yapıyorlar. Bu bile bizim için ekstra bir masraf. Ben yedi yaşına geldim ama hiçbir doğumgünümde paketli bir hediye almadım. Evde ağlamam çünkü onları üzmek istemem." diye açıklar.
Mösyö Salvator onu elinden tutar: "Gel bakalım, genç delikanlı. Sana güzel bir hediye alalım." der.
Birlikte oyuncakçıya giderler. Yosef kırmızı bir itfaiye arabası beğenir. Mösyö Salvator onu paketlettirip Yosef’e verir: "İyi ki doğdun, arkadaşım. Biliyor musun ben bazen yatağıma yatınca bir çocuğum olsaydı ona neler yapardım diye düşünürüm. Onun elinden tutup oyuncak almaya götürürdüm diye hayal ederim. Bak hayalimi gerçekleştirdin. Umarım sen de hayallerine kavuşursun. Mutluluk çok zor elde edilen bir kavram değil. Bak bu araba seni ne denli mutlu kıldı bunu gözlerinden görebiliyorum. Senin daha ne arabaların olacak. Dostuz, değil mi? Sen çok iyi bir çocuksun. Dilerim ki her nerede olursan ol, her ne yaparsan yap daima mutluluğu yakala" der. Eve doğru yol alırlarken gülüşürler.
Yosef mutluluktan uçmaktadır. Bu onun aldığı ilk hediyedir ve bu onun ilk oyuncağıdır. Yedi yaşında bir erkek çocuğu için biri araba büyük bir servet gibidir. Onu elinden bırakmaz. Onunla uyur. Her yere onunla gider mutluluğu had safhadadır.
Yıllar geçmektedir. Yosef ve ailesi o mahalleden taşınır. Yosef iş hayatına atılır. Merdivenleri hızla tırmanır. Önce kendisine ve sonra annesine babasına bir ev satın alır.
Maddi durumu bir hayli yükselir. Bir araba galerisine gider. Gözüne kırmızı bir araba takılır. Bu arabayı görünce heyecanlanır. Aklına küçük bir çocukken aldığı hediye gelir. Belleğinin bir köşesinde bu ona mutluluk veren bir olaydır
Hemen eve koşar. Annesine: "Anneciğim, Mösyö Salvatar’a ne oldu? Nerede şimdi o? Yaşıyor mu?" diye sorar. Annesine şaşırır: "Mösyö Salvator bir huzurevinde kalıyormuş. Biliyorsun kimi kimsesi yoktu adamcağızın. Tek başına ömrünün son günlerini bir yurtta geçiriyormuş. Ne oldu ki?" diye sorar ama Yosef bunu duymaz.
Mösyö Salvator bir huzurevinde yaşamaktadır. Onu çabucak bulur. Yanına gider: "beni tanıdınız mı? Ben, en çok ihtiyacı olduğu dönemde ilginizle çok mutlu ettiğiniz Yosef’im. O, merdiven boşluğunda ağlayan küçük Yosef’im ben. Sizi hiç unutmadım çünkü duygular yaşlanmıyor. Hayatımın en mutlu günlerinden birini sayenizde yaşadım. Ziyaretimin nedenine gelince size olan minnetimi dile getirmektir" diye belirtir. Salvator: "Ne yaptım ki sana? Küçük kırmızı bir itfaiye arabası aldım sadece" der.
Yosef: "Bana yaşama sevince aşıladınız, mutlu tasasız. Bana sevginizi verdiniz. Çocukluk dönemim hepinizin sayesinde beni çok iyi eğitti. Sağlam karakterli olmamı sağladı" diyerek ona sarılır: "Bundan sonra sık sık ziyaretinize geleceğim. Bayram gecelerini bizimle geçireceksiniz. Beni oğlunuz gibi bilin artık. Her ihtiyacınızla ilgileneceğim. Elimden geldiğince her konuda yanınızda olacağım. Dostuz, değil mi?" diye açıklar.
Sürekli onu ziyaret eder. Salvator onun gelişini dört gözle bekler. Umudunu yitirdiği bir anda Yosef onun yaşantısına ışık vermiştir. Onu çok mutlu eder. Yaşlı adam hiç olmadığı kadar huzurludur. Birlikte saatlerce laflarlar.
Yosef: "Bu hayatta öğrendiğim çok önemli iki şey. Birincisi yapılan iyiliklerin unutulmaması gerektiğidir. Boyutu önemli değil. Siz beni mutlu etmek için çaba sarfettiniz. Bana sevginizi verdiniz. İkincisiyse size destek olmuş, iyiliğini gördüğünüz insanlara olan vefa borcumuzu ödemezsek mutluluğu yakalayamayız, bişeyler hep eksik kalır. Maddi durumum bir hayli iyi ama hiçbir maddi varlık, sizinle paylaştığım anlar kadar huzur ve heyecan vermedi bana. Siz bunu çok iyi bilenlerdensiniz çünkü siz bunu seneler önce hiçbir geri dönüş beklemeden beni çok mutlu ederken yapmıştınız. Tora’da bir buyruk var: "Veren kişi aslında alandır" Buna inanıyorum. Verdikçe insanın bedenini huzur kaplar. Mutluluğun anahtarı bu olsa gerek" diye belirtip, Salvator’u kolundan tutup Pesah gecesini geçirmek için birlikte yol alırlar mutluluğa, huzura doğru…

Not: Bu öykü, bana aktarılan gerçek bir hayat hikayesenden uyarlanmıştır. Yaşam tatlı sürprizlerle akıp giderken bize cilveleriyle oyunlar oynattırmıyor mu? Çok varlıklı insanların yaşamına göz atınca çoğunun geçmişte gördükleri iyilikleri unutmadıklarını görüyoruz. Gerçekten de yapılan iyilikleri hep hatırlasak, birbirimize Allah’ın bize verdiği güçle destek çıksak, birilerinin mutluluğu için çaba sarfetsek gerçek mutluluğu, huzuru yakalamış olmaz mıyız?