HOŞGELDİN

Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Yakup ALMELEK


Doğumundan yirmi dakika sonra gördüm onu. Hemşirenin kucağında bir yere sahip olmayı istercesine duruyordu. Korunmaya ihtiyacı vardı hiç şüphesiz. 
Gözlerine dikkatle baktım, birkaç dakika sürdü bu. Birkaç defa göz kapaklarını kaldırdı ve tekrar indirdi. Bu hareketini ne kadar sevdiğimi anlatamam. Bütünleştiğimi hissettim onunla. Gönlümden bir melodinin benden koparak onunla kucaklaştığını duyumsadım.
Ağlamağa başladı. Ellerini ve bacaklarını oynatıyordu devamlı. Ne demek istiyordu acaba. Karnı mı acıkmıştı! Annesinin içinde iken annenin her yediğine ortaktı. Rahat bir ortamdaydı o zaman.  Dünyamıza ayak basınca şartlar değişmişti. Bir kişilikti o artık. Gözyaşları bir kişilik kanıtıydı. 
Hemşire hep bir şeyler söylüyordu, ne dediklerini anlıyor muydu? O güzel doğum görevlisi kız, bebeğin üstündekileri çıkardı, ayak bileklerinden tuttu, havaya kaldırdı, bebeğin başı aşağıdaydı ve bundan hiç de rahatsızlık duymadığı belliydi. Bezden bir mezura ile boyunu ölçtü. Sonra terazinin üstüne yatırdı, kilosunu tespit etti. Terazinin yanındaki küvette bebeği ılık suyla hafif bir şarkı mırıldanarak yıkadı.
Sonra onu özene, bezene giydirdi, gizli gülücüklerine gülümseme ile yanıt vererek.
Dünyaya gelişi henüz bir saati bile bulmayan bebecik mutluluğunu ve bakıcısına olan minnetini kendi dilinde glu glu’larla anlatıyordu sanki.
Bir sanat yapıtına bakar gibi bakıyordum ona. Bu tasvir doğrudur. Dünyanın hangi noktasında dünyaya gelirse gelsin her bebek Tanrı dediğimiz o muhteşem kudretin önce yaşama sonra da topluma armağan ettiği inanılmaz şirinlikte bir yapıt değil mi ?
Onunla arkadaş olmak istiyorum. Sözcüklere ne gerek!… Gönül diliyle başaracağız bunu.
Zaman yürüyor, zaman koşuyor, zaman uçuyor.
Yıllar sürecinde, O öğrenmenin basamaklarını tırmanacak, bense yaşlanma denizinde kaybolmamak için çaba sarf edeceğim. 
Bu zaman içinde de onun büyümesini izleyeceğim. Bu seyrin Tanrı’nın bana verdiği en büyük nimetlerden biri olduğuna teşekkür ederek. 
Ne anlatacağım ona, anlayacak yaşa ulaşınca!.
Öğüt vermek niyetinde değilim. Çünkü nasihat genelde vereni sevimsiz kılar, alanı da tedirgin. 
Hiç kimse anne ve babasını, ülkesini ve dinini kendi seçmez. Kâinatın Ulu Yaratanı doğarken kişiye bunları bağışlar.
Ancak kendimce ve de sözcüklerle ideal bir insan portresi çizip ona armağan edebilirim.
Kişi bir dünya vatandaşı olmalı. Yirmi birinci yüzyıl aydınına da bu yakışır zaten.
Türkiye, doğduğumuz, büyüdüğümüz ve atalarımızın yüz yıllarca yaşadıkları ülkedir. Bizim kimliğimizdir. Elimizden her geleni yapmalıyız yükseltmek için. Duraksamadan
Dinimize karşı saygılı olmalıyız. Aynı saygıyı başka din mensuplarına da göstermek zorundayız.
Torunumun ideal kişisi nasıl olacak! Merak ediyorum.
Can, dünyamıza hoş geldin, ailemize sevinç getirdin.