Entrevistör Çela ve Sinirsiz Portföyü

Riva HAYİM Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Kabul...ben de pes ettim.
Arkadaşlarımın hüsranla biten entrevista hikayelerinden sonra bu geleneğimize pek de güvenmemeye başlamıştım, ta ki annemin arkadaşı entrevistör Çela Şabat yemeğine bizim eve gelene kadar.
"Aaa valla olmaz Çela ye daha, luuutfen.. bezelye al bari biraz"
"Olmaz Ester yedim çok, Ceki’nin Bar-Mitzvası’na kadar 5 kilo verecem,  Stefan’da elbise diktiricem daha"
"Atyo sizin için yaptım, valla koyuyorum yemezsen yeme, günah!! Bu şişmanlatmaz sebze bu!"
"Ester çok yapıyorsun bu yemekleri, bir dahakine daha az yap luutfen, bana kesinlikle bu erikli gayanın tarifini vereceksin, bir harika! Esta muy muy bueno!"
"Benim kayınvalidenin tarifi , beğendin demek..koyuyorum o zaman, bir kerecikten birşey olmaz!"
"Atyo dur.. peki onun yarısını, o çok büyük bir parça!"
Tipik Şabat yemeğinde gerçekleşen dialoglardan birine şahit oluyordum ki birden Çela masada bana göz kırpıp şöyle dedi:"gel, senle konuşacam birazdan". 25 yaşından gün almaya başladıysanız bu göz kırpmanın ne anlama geldiğini biliyorsunuz demektir... ki öyle oldu.Yemek biter bitmez Çela beni kuytu bir köşeye çektikten sonra elime bir adet  vesikalık fotoğraf tutuşturup şöyle dedi" Ayde novya göreyim seni!". Avucumun içine bakınca hayatımda görebileceğim en çirkin çocuklardan biri bana bakıyordu. Tarif etmekle beni uğraştırmayın şöyle özetliyeyim: Woody Allen’in gençlik hali!Resmi görür görmez:
"Çela delirdin galiba bu çocuk çok çirkin"
"Ayde iyidir, çirkinden iyi koca olur, benim koca da çirkin ama güzel koca.. Çirkin mirkin yok bu yaşta, ayde gideri var."
"Peki bu mudur? Yani bana bula bula bunu mu buldun!"
"Pasensya! Nesi var bu çocuğun? Bunun babası çok zengin, tekstilci..Royal Konakları’nda ev aldılar."
"Peki bana ne!! Şu burna bak şu burna..aman Allah’ım!"
"Aaaa! Ne var alışırsın zamanla, padişah burnu o, zengin gösterir.. Napacaksın burun murun, bir estetik işlem tamam... hem bak tahsili iyi Amerikalarda okumuş."
"Ya brak Allahaşkına... şu dişlere bak şu dişlere.. Allah muhafaza yırtıcı hayvan gibi duruyor, üstelik aralık!"
"Aaa kızdırma beni! Onlar şans getirir. Şanslı.... bunun kısmeti açık ondan dişler böyle, napacaksın uğursuz adamı.. baktın rahatsız oluyosun yaptırırsın hem senin de yaş artık geçiyor yok öyle katalogdan seçer gibi "o olmaz bu olmaz"..BU İŞ OLDU OLDU OLMADI OLMADI!
Gerisini anlatmama gerek yok. Kuytu bir köşede, kimsenin gitmediği bir yerde çocukla buluşulur. Çocuk dünya iyisi çıkar, çirkinliğine gelince polaroid fotoğraf kurbanıdır, hiç de çirkin değildir. (Hatta gecenin sonuna doğru Al Pacino’ya benziyordu bile diyebilirim!!)
Peki... güzel geçen gecenin sonunda ne mi oldu?
Anlatayım.. benim Woody Allen beni tekrar aramadı..
Sonuç mu?
Entrevistör Çela’yı bekliyorum.. daha çirkin bir çocuk varmış.. gözler hafif şehlaymış, kulaklar yelkenmiş ama olsunmuş..
Ne çıkarsa bahtıma..
NOT: Burgaz kızlarına sevgilerle..