Şaron`un söyleyemediği sözlerin önemli etkileri

Erol Güney Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Eski savaşçı Şaron yine yapacağını yaptı. Son günlerde kamuoyu yoklamalarında Netanyahu’nun gerisinde görünmesine rağmen hayatının en zor politik savaşını kazandı.
Şaron kendisini   ‘geçmişte kalan adam’ diye niteleyen yorumculara, kabinesinin merkez komite toplantısında muhalif milletvekillerine   rağmen savaşını kazandı.
Başbakan,  kaderini belirleyecek bu önemli dönemde Sderot’a 40 roket saldırısında bulunan Hamas ile uğraşmak zorunda kaldı. Gazze’nin boşaltılması düşünülenin aksine İsrail’in güvenliğini sağlamadı. Bunlar yetmezmiş gibi mikrofonlar da sanki ona karşı cephe almışlardı. Tam  delegelere  özenle hazırlamış olduğu kapanış  konuşmasını yapacakken bozuluverdiler.

Mikrofon skandalı
Başbakan konuşmasında delegelerden güçlü ve liberal  bir Likud lehine oy vermelerini, zorlu, acı veren tavizlerden çekinmemeleri gerektiğini söylemeyi planlamıştı; "Her zaman doğruyu söyleyen hiçbir zorluktan kaçınmayan bir Likud hayal ediyoruz. Ama bir de inkar edemiyeceğimiz  katı bir gerçek var. Hem demokratik bir İsrail devleti olmayı, hem de tüm İsrail topraklarında hüküm sürmeyi aynı anda  yapmamız mümkün değil" diyecekti.
İşte Şaron’un  Likud Merkez Komite üyelerine, Filistinlilerin gerçekten terör ile savaşmaları, yol haritası ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmeleri durumunda , partinin sadece Gazze’de değil, başka ödünler de  vermeyi kabul etmeleri gerektiğini söyleyeceği konuşma buydu. Tarihi İsrail toprakları olarak görülen Batı Şeria için de taviz verilmeliydi.
İsrail Başbakanının titizlikle hazırlanmış konuşması yaşanan kaos içinde çok da etkili olmayacaktı.
 Ertesi gün, konuşma metni tüm İsrail gazetelerinde yer aldı.  Merkez Komite üyeleri konuşmayı okuduklarında tutumlarından utanç duyarak, Tel- Aviv’de oylarını Şaron’un lehine kullandılar.
Likud Partisi tarihinde ilk kez  Merkez Komitesi üyelerinin %91.4’ü oy kullanmış oldular ve böylelikle Şaron’a 104 oyluk bir çoğunluk sağladılar. Oylamaya yüksek katılımın olması, Şaron’un şansını arttırdı. Ayrıca mikrofon meselesi de, işine geldi.
Doğal olarak Netanyahu’nun destekçileri bu mikrofon skandalının Şaron’a yaradığını ileri sürerek  suçu başbakanın destekçilerine yüklemek istediler. Ama onlara pek inanan olmadı. Emniyet güçlerinin açtığı soruşturma bir sonuç vermedi.
Guş Katif’ten bir yerleşimci, sorumluluğu üstlenerek mikrofon sabotajını Şaron’dan intikam almak için düzenlediğini açıkladı.  Geri çekilme öncesinde de yerleşimciler ve destekçileri benzer girişimlerde bulunmuşlardı. Merkez Komitesi’nde Şaron’un konuşma sırası geldiğinde, yerleşimcilerin destekçileri salonu terk ettiler. Aralarından biri Şaron’u susturmanın yolunu mikrofonların bağlı olduğu elektrik tesisatına su dökmekte buldu.
Bu kişi bu hareketinin sonucunu ve Şaron’a karşı sempatiyi arttırabileceği olasılığını düşünemedi. Amacı Şaron’u şaşırtıp zor duruma düşürmekti bunu da başardı.

Başkan seçimleri Mayıs 2006’da
Şaron’un başarısında farklı etkenler de var, fakat bunun üzerinde durmayacağız.  Ancak vurgulamak gerekir ki, her ne kadar Şaron, mücadeleyi kazanmış olsa da, Netanyahu ve Likud’un şahinleriyle mücadelesi son bulmuş değil.  Parti başkanlığı seçimleri Netanyahu’nun istediği gibi 2005 yılı Kasımında değil, parti tüzüğüne göre  6 Kasım 2006 tarihinde gerçekleşecek genel seçimlerden 6 ay önce yapılacak. Mayıs ayında gerçekleşecek parti başkanlığı seçimi kararı, Merkez Komitesi’nde değil, parti üyeleri tarafından alınacak.  135 bin parti üyesinin %50’den fazlasının Şaron’u desteklemesi gerekiyor. Bazı yorumculara göre Şaron’un bu mücadelesi daha zor olacak.  Önümüzdeki altı ay süresince Şaron, parti üyelerini  Likud’un  yolunun Netanyanu’nun yolu olmadığına, doğru yolun Begin’in Mısır ile barışa ulaşmak için seçtiği yol olduğuna ikna etmeye çalışacak.
O dönemde Begin, tüm Sina’yı boşaltarak oradaki yerleşim merkezlerini yıkmıştı. Oysa Sina ile Batı Şeria arasında büyük fark var. Başbakan, Begin’in Sina’da yaptığı gibi Gazze’yi ve oradaki yerleşimleri boşalttı. Batı Şeria’da ise bunu yapamaz.  Şaron’un ait olduğu Likud Partisi ideolojisine göre, Kudüs civarındaki büyük yerleşimler İsrail’in elinde kalmalı. Bu nedenle bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulabilmesine olanak sağlamak için diğer küçük yerleşimleri boşaltmak zorunda.
Yol Haritası Planı’na göre, öncelikle Filistinliler teröre son vermeli, terör örgütlerini silahsızlandırmalı, büyük demokratik reformlar yapmalı. Filistinliler bu koşulları yerine getirirse,  İsrail  Yol Haritası Plan’ı gereğince kendine düşen görevleri yerine getirecek.
İsrail halkının çoğunluğu Şaron ile hemfikir. Ancak Netanyahu ve yandaşları  bu yolu Likud ideolojisine ihanet saymayacak mı? Filistinliler kendilerinden beklenen koşulları yerine getirirlerse, Likud’daki muhaliflerin fikirleri de değişebilir.  Geçtiğimiz pazartesi günü gerçekleşen oylamada Şaron’un kazanması bunun değişimin bir başlangıcı sayılabilir.