İnsanın şu ölümlü dünyada yegâne yüce misyonu iyi olmak, kötüyü ruhundan ve çevresinden atmak, ruhunu Şeytan’a satmamak ve onunla ölümüne mücadele içinde olmak olmalıydı.
Dünyada nüfusu bugün 14,7 milyonu bulmuş Yahudilerin çoğu bu hafta, her sene olduğu gibi on günlük bir iç dünya sorgulamasına girdiler. Roş Aşana dediğimiz, İbrani yılbaşı ile başlayan bu süre kefaret günü dediğimiz Yom Kipur ile sonlanacak. Ve bu on gün içinde Yahudiler, kendilerini sorgulayıp yaptıkları yanlışları ve hataları ile yüzleşmeye çalışıp pişmanlıklarını oruç tutmanın kutsiyeti üzerinden ifade edip Tanrı’dan af diledikten sonra yeni bir döneme umutla başlamaya çalışacaklar yine ve yeniden.
İyiyi kuyruğundan yakalamanın kadim bir mücadelesidir bu süre…
İlginç olan, Eylül ayında doğada her şeyin, ölüm ve kaybolma sürecine başladığı bir dönemde, Yahudilerin her sene aynı dönemde sorgulama yaparak yeni ve ‘düzeltilmiş’ bir hayata başlamanın umudunu taşımaları. Aynı zamanda bu dönem, Yahudiler için yenilenmenin mümkün olabileceğini de hatırlatan günler.
Roş Aşana günü yani yeni yılın ilk günü, bir durakta durur gibi insanoğlu faaliyetlerine ara verecek ve iç dünyasına derin bir bakış atarak bir yıl boyunca neleri doğru yapmadığını ve öteki ile ilişkisinde ona nasıl zarar vermiş olabileceğini düşünmeye çalışacak. Amaç, hem kendinin hem de karşısındakinin örselenmiş ruhlarını bir nebze tamir etmek olmalı. Bunu başardığı gün iyilik mücadelesinde ileri bir adım atmış olacak.
Dünyayı değiştirmenin yegâne yolunun insanın kendisini değiştirmekten başladığını söyler akil insanlar. Yahudi din adamlarına göre, Roş Aşana günü duyduğumuz şofar’ın sesi hem bir uyandırma zili vazifesi görür, hem de insanoğluna yenilenmenin zaruretini hatırlatan ve adeta sonsuzluğa yayılan kutsal bir sesi simgeler.
Roş Aşana ile Yom Kipur arası süreç, iç sorgulamanın yapıldıktan sonra işlenen ‘günahların’ Tanrı tarafından affedilme isteğinin dile getirilmesi ile son bulur. İbrani tarihine göre Yahudilerin ilk günahı Musa Peygamber’e rağmen altın buzağına tapmış olmalarıydı.
Ünlü teolog ve İngiltere Baş Hahamı Rav Jonathan Sacks’a göre, Tanrı bizden mükemmel olmamızı talep etmez. Sadece komşumuzu, öteki’yi ve O’nu sevmemiz için elimizden geleni yapmamızı ister. Bu noktada başarısız olduğumuz zaman da bizi hatalarımızla yüzleştirir ve tekrar tekrar düzeltmemizi ister.
Yine Sacks’a göre, Yahudilik ve kültürü bir umut siyasetidir. Umut da insanoğlunun kendini iyiliğe ve dürüstlüğe adaması ile oluşur. On günlük süre işte burada devreye girer.
Sacks’a göre Yahudilik, Tanrı’nın Avraam’a verdiği, çocuklarını doğruluk ve dürüstlük değerleri istikametinde eğitmesi emri üzerinden yükselmiştir.
İnsanlığın doğru yönde ilerlemesi bağlamında bu değerlerin aslında evrensel olduğu ve tüm insanlığı kapsadığı rahatlıkla iddia edilebilir.
Lakin, çok açık ve net bir şekilde müşahede ediyoruz ki, bu dünyada bugün kimse günahtan arınmış vaziyette değil. İnsanlık toplumsal olmaktan öte, gitgide egolarının çevresinde hayata sıkıca tutunmaya çalışıyor. Ego mücadeleleri kaos yaratırken insanlık, tarihte hep görüldüğü üzere tahrip dereceleri yüksek, yıkıcı her türlü ‘savaş’a giriyor.
Bugün, vahşi kapitalizmin, ırkçı popülizmin, etnik siyasetin ve neo-faşizmin insanlığa ağır tahribatlar verdiğine tanık oluyoruz
Kimse masum değil bu dünyada, anlayacağınız.
Masumiyetin tekrar kazanılması için nasıl bir mücadele verilmesini de kimse bilmiyor.
Lakin gelin şu on günü düşünerek, sorgulayarak, ‘iyi’ bir insan olmak için ne yapmamız gerektiğine kafa patlatalım.
En önemli ibadet iyiliğin peşini bırakmamak olacaktır.
Zira, şofar’ın sesinin her daim alarm zili olduğunu unutmayın.