Hâlâ şansınız varsa eğer, bu sene, hâlâ hayattaysa büyükleriniz üç nesil bir tatil yapın bu yaz. Bir kamp. Tercihan bir tatil beldesinde ama mutlaka mutfağını rahatlıkla kullanabileceğiniz bir ortamda. Varsa imkânınız küçük bir ev kiralayın mesela. Denize yakın. Biz ailenin üç nesil kadınları olarak yaşadık bu deneyimi… Sizler, elbette varsa, erkeklerinizle birlikte gerçekleştirin bu kampı.
Çalışma hayatının yoğunluğunda, şehir koşturmacasında, giderek yalnızlaşan toplumlarda unutuluyor geçmişin bilgelikleri. Oysa mutfak, yaşamın yeşerdiği yerdir. Ne kadar çok tüterse ocak mutfakta, o kadar bereketli olur hayat... Ola ki özlemle anmaktasınızdır annelerinizi, anneannelerinizi; o zaman onları yakından tanıyan bir aile dostu, bir teyze, bir komşu da olur... Mutfak kampı yapın birlikte. İla ki doğa içinde... Güneşi doğurun hep birlikte ve batırın da mutlaka. Bulunduğunuz yere yakın güneşi doğurmanın ve batırmanın mükemmel olacağı bir yer vardır umarım. Gün batımlarında artık yanınızda olmana sevdiklerinizi hatırlayın. Dile gelsin anılar...
Gün doğumlarında hayalleri konuşun, gençlerin hayallerini ve kendi hayallerinizi de...
Pazara gidin birlikte, öyle alelacele bir alışveriş için değil. Anlatmak için, dinlemek için... Görmek, koklamak, tatmak için... İlla ki vardır en sulu meyveyi, en lezzetli domatesi seçerken öğreneceğiniz/öğreteceğiniz bir püf noktası. Bolca alın sevdiğiniz meyveyi... Mutfakta reçelini kaynatın. Varsa güneşli bir bahçeniz/terasınız güneşte pişirin reçelinizi, salçalarınızı hazırlayın kış için, sebzelerinizi yıkayıp ayıklayın buzluklara yerleştirmek üzere...
Kadınlar iş hayatına dahil olduğundan beri mutfakta geçen zaman da çok yalnızlaştı. Hep bir acele, hep iki iş bir pabuçta halleri... Oysa mutfak, günlük beslenme ihtiyacının giderildiği mecburi bir mekânın çok ötesiydi eskiden. Dertlerin paylaşıldığı, muhakkak ki dedikoduların yapıldığı, geleceğin planlandığı ama esasen geçmişten gelen bilgilerin paylaşıldığı bir bilgelik okuluydu aynı zamanda. Dolmalar sarılırken sevgi ile harmanlanırdı gençler, hamurlar yoğurulurken aslında aile yoğrulurdu birlikte. Geniş aileler yerini çekirdek ailelere bıraktıkça bu okul da geçmişin karanlıklarına doğru sürüklenmekte.
Oysa geçmişi geleceğidir insanın. Bir yuvayı yuva yapan bireylerin birbirlerine sevgi ve saygılarının yanı sıra mutfakta kabaran kekin, pişen yemeğin, kaynayan reçelin kokusudur da. Kokuya acıkan insan sevgiye de açar ruhunu.
Yürüyüşlere çıkın birlikte, denize girin girebiliyorsanız. Oturun geçmişi anlatsın büyükleriniz. Çıkartın yanınızda getirdiğiniz eski fotoğrafları, gönlünüzden hangisi geçiyorsa çay ya da rakı ya da şarap eşliğinde... Anlatsın anneniz o günleri... Geçmişi bilince bir ailenin parçası olduğunu hissediyor insan. Köklerini tanıyor. Köklerine dair bilgisi arttıkça insanın yaprakları da güçleniyor. Nasıl güçleneceğinize dikkat edin ama, acıyla değil, yaşanmış acılarda nefretle de değil, ama şefkatle dinleyin anlatılanları...
Birlikte yaşamanın cefa değil sefa olmasını sağlayın. Bunun için, her birinizin kendi zamanı da olsun bir miktar. Düşünmek, hazmetmek, hatta hissetmek için. Varsa sabah ritüelleriniz, meditasyon saatleriniz zaman ayırın bunlara da... Yaratıcılığın en önemli bileşenidir insanın “kendi zamanı”. Sessizlik! Bırakın bahçenin sükûnetinde, rüzgârın melodisinde kuşların senfonisine kendi yaratıcılığınız eklensin.
Tatil demek rutinden çıkmaksa eğer, daha önce hiç yapmadığınız bir şeyleri de ekleyin gününüze. Zincirlerinizi kırıp, öncesinde cesaret edemediğiniz bir deneyimi yaşayın mesela. Göçmen ruhunuzu okşayın. Bildiğiniz bir yöredeyseniz bile, o yöreye ilk defa geliyormuşçasına bakın etrafınıza, o kasabada yeni olmanın verdiği keyifle gezin sokaklarda. Belki sakin ve koşturmacasız bu kampta azalıyormuş gibi görünseniz de, derin derin çoğaldığınızı fark edeceksiniz. Geçmişle geleceği bugünde birleştirdikçe mutfak hikâyelerinde, aile bilgeliğinin bir parçası olacaksınız. Sevgi ve şefkat çoğalacak, şükür artacak. En büyük lüks de sabaha şükürle uyanabilmek değil mi bu hayatta?