500 yıldır bitmeyen “misafirlik”

Mois GABAY Köşe Yazısı
18 Temmuz 2018 Çarşamba

Yahudiler Yahudi olmayana dua etmez, yardım bile etmez. Hayırdır din mi değiştirdiniz?

 Nedense hiç inanasım gelmiyor. Yine de umarım doğrudur.

 Sizin koca adamın devrilmesi için can attığınızı herkes biliyor, merak etmeyin boşuna yağ çekmeyin.

Yukarıda okuduğunuz cümleler Türk Yahudi Toplumu twitter hesabından 15 Temmuz darbe girişiminin ikinci yılında “Bu sabah tefilasında 15 Temmuz şehitleri, memleketimizin huzur ve bekası için özel dua edilmiştir. 15 Temmuz şehitlerini saygı ile anıyor, demokrasi ve milli birliğimizin daim olmasını diliyoruz.” şeklinde yayınlanan mesaja atılan cevaplardan sadece birkaçıdır. Her zamanki gibi olumlu cevap ve temenniler antisemit içerikliler yanında azınlıkta kalmıştır.

Türk Yahudileri her vesileyle bu vatana olan aidiyetlerini belirtedursun, birileri ne yaparsak yapalım bizleri ‘misafir’ görmeye devam edecekler. Geçtiğimiz ay Graz Üniversitesinde keyifle dinlediğim sunumu sonrasında Prof. Aron Rodrigue’in “Her nesil tarihi yeniden yazar” sözünü bir kez daha düşündüm. Sayın Rodrigue uzun yıllardan beri Türk Yahudilerinin algısında önemli bir yer teşkil eden “500 yıldır bu topraklardayız” söyleminin tarihsel olarak eksikliğini belirtirken, İspanya’dan göç, tolerans, hoşgörü kavramları üzerinde de düşünmemizi sağlamıştı. Yahudiliğin bu topraklarda 2000 yılı aşkın bir süredir var olduğunun bilinmesine rağmen, Romaniyot Yahudileri üzerinde yapılan çalışma ve bulguların eksikliği genellikle bizi bu 500 yıl yanılgısının içine iter. Nitekim geniş toplumun ciddi bir kesiminde de bu 500 yıl evvel “zulümden kaçarken vatana kabul edilmiş” toplumun aradan geçen yüzyıllara rağmen her vesileyle misafir görülmesi, aidiyetlerinin sorgulanması halen devam etmektedir. Bugün Türk Yahudi Toplumu yönetimi tıpkı 15 Temmuz mesajında olduğu gibi, yaşanan her sıkıntıda devletin yanında olduğunu vurgulayadursun, geçmişle yüzleşemediğimiz ve ortak bir hafıza oluşturamadığımız sürece antisemit söylemin her fırsatta birileri tarafından şuursuzca yüzümüze vurulması devam edecektir. Günümüzde Yahudi toplumunun kapalı olmasında da birçok konuda sadece gerektiğinde konuşup sessiz kalmasında da ve geniş topluma karşı olan güvensizliğinde de halen bitememiş ‘misafirliğin’ ve tarih boyu yaşanan travmaların izini görürüz.

Bugün halen günlük hayatta en masum hali ile Ahmet, Mehmet Bey denilirken, sırf isim farklı görüldüğünde Bay Mois, Madam Ester diye hitap ediliyorsa, “Siz askerlik yapıyor musunuz?” gibi tuhaf sorulara maruz kalıyorsak, sizce 500 yıllık misafirlik bitebilmiş midir? Peki ya gündemde olan her olayın ya da kişinin arkasında Yahudi arama hastalığına ne demeli? Kimi zaman siyasilerin üstü kapalı söylediği ‘üst akıl’ retoriğinde, antisemit medyanın da her daim gündemde tuttuğu ‘kripto Yahudi’ nefret söylemlerinde, düşman olanla Yahudi bir tutuluyorsa bu ülkede nasıl rahat bir yaşam sürebiliriz?  Halen kimi zaman politikacılarımız, medya Ortadoğu’da cereyan eden her sıkıntıda “Sizleri İspanya’dan kurtaran Osmanlı’nın torunları” söylemini gündeme getiriyorsa, artık bu “500 yıldır buradayız” tezini geride bırakıp, kendi neslimizin tarihini yazmanın zamanı gelmedi mi? 

Geniş toplumda bizlere yakın birçok dostumuz her ne kadar Türk Yahudilerini ‘korunması’ gereken, bir kültür, renk, mozaiğin değerli bir parçası olarak görse de siyasilerimiz dini bayramlarda benzer umut dolu mesajlar yayınlasa da görmezden gelemeyeceğimiz yepyeni bir ‘gerçeklik’ ile yaşamaya devam ediyoruz. Antisemitizm artık sokakta, gazetede, takside, mecliste, okul kitaplarında, kısaca hayatımızın her yerinde. Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze Trakya Olayları, Varlık Vergisi, 20 Kura Askerlik, 6-7 Eylül 1955 ve sinagog saldırıları derken son kalan Yahudilerimizi de işte bu mahalle baskısı ile yaşamaya zorluyoruz. Kimse çıkıp kamusal alanda “Biz sizi istemiyoruz!” demiyor belki ama başta sosyal medyada yazılanlar toplumun ciddi bir bölümünün düşüncelerini açığa çıkarıyor. Hem ülkemin hem de toplumumun geleceği için, birileri bu antisemitizme dur demediği sürece tedirginim, sıkıntılıyım ve üzülüyorum. Kim ister ki bir gün artık Yahudi’si neredeyse kalmamış Ortadoğu, Kuzey Afrika Yahudi toplumları ile aynı kaderi paylaşmayı? Çocukluğumun cuma akşamları evlerin balkonlarından Şabat ilahileri duyulan Büyükada’sı, cumartesi akşamı saatin etrafında toplanan her yaştan şık hanım ve beyler, bütün kış özlenen bir dostla karşılaşmanın verdiği sıcacık duygu, sokakta acaba fayton ya da bisikletli ezer mi diye korkmadan tüm mahalle Hrant, Albert, Ahmet misket oynamanın coşkusu artık uzaklarda kalan bir anıdan ibaret. Bu duyguyu sağduyusu olan sizler de hissediyorsunuz. Biliyorum.  Birileri dur demedikçe tükenmeye devam ediyoruz!