Kimine göre bir dönemin sonu, kimine göre hayat asıl şimdi başlıyor. Gözümden sakındığım, canımın içi, aşkın anlamı, gururum, hayattaki en büyük hediyem, canım kızım bu hafta düzenlenen kep töreni ile üniversiteden mezun oldu. Bu yazı tam da bu törenin ardından yazıldı. İster istemez biraz kişisel... Kusuruma bakmazsanız... Yine de her şekilde aslında her birimizin kendi yaşamlarımızda deneyimlediklerimiz… Hem kişisel/bireysel olarak neler deneyimliyorsak toplumsal aynısını toplumsal boyutta okumak da mümkün. Tercih size kalmış.
Canım kızım, şöyle okuyordum birkaç gün önce gözden geçirdiğim Mucizeler Kursu notlarımda: Heyecan yeniyi deneyimlemektir. İçerideki potansiyeli kapasiteye çevirirken adrenalindir. Az dozda adrenalin ise gençlik iksiridir. Yaşam bir oyundur ve yaşamda her şey bir oyuncaktır. Aslına bakarsan, yaşamın kendisi de bir oyuncaktır. Gerçeklik ise bir tek anda gizlidir. Anda realize olur. Uyanıksan, fark eder fırsatı görürsün, uykuda, kurguda isen önünden kayıp geçer.
Zelzele düşüncesi, zelzelenin kendisinden daha çok yıpratır insanı. Düşündükçe içinden çıkılmaz korkulara kapılırsın. Korku tutsaklıktır. Korkularının içinde tutsak kaldığında ise insan, yaratıcı melekelerini yitirir. Bir kurbana dönüşür. Geçtiğimiz hafta çok yoğun deneyimlediğimiz gibi, kurgu yorar, üzer, yıpratır. İlla kurgu yapacaksa, olumlu ve yapıcı kurgular yapmaya bakmalı insan. Ama en iyisi anda kalmaya bakmalı. An yaratıcılığın gerçekleştiği yerdir. Ve anda, şefkatte ve sevgide kaldığında, elini uzattığında gülümseyerek gelene, gelen her ne ise o da gülümseyerek gelir sana. Fikrin uymasa bile, uymayan fikirlerden o kadar zengin ilham alırsın ki! Her öğrendiğin şey bir zenginleşme olur. Güzellik insanlarla iyi ilişki kurmakla gelişir. Zenginlik de öyle. Ve başarı, her ne kadar okul mezuniyetleri, iş terfileri gibi görünse de asıl başarı hayatı keyif alarak yaşamakla sağlanır.
Kaybetme korkusu ile kontrol altına alma hastalığına yakalanıyoruz çoğu zaman. Onu bunu kontrol ederken, kendimizle olan bağımızı kaybediyoruz. Böylesi bir kayıp da ister istemez hayatta kalma paniğine dönüşüyor bir an sonra. Oysa kişi hayatta kalma paniği yaparsa, yüzmeyi bilse bile, boğulur. Ne kadar çaba sarf edersen, o kadar batarsın. Sakin kalsan, boğulmazsın. Sakin kalsan, anda gelişen hallerin farkında ve uyanık olursun. Uyanıklık kara deliklerin muhteşemliğini serer önüne. Kara deliklerin içindeki ışığı görürsün. Işık hayatı kaliteli yaşamanı sağlar. Hayatı kaliteli yaşamak da, hayattan zevk almaktır. Üstelik ne kadar zevk alırsan, o kadar kaliteli yaşarsın. Kazan kazan bir durumdur bu. Yokluk sandığın her ne ise, zengin bir coşkuya dönüşür. Bu senin kendin için yaratacağın hediyendir. O yüzden önünde açılmakta olan yüzlerce yol içinde kendi seçimini yaparken bugün, sana ve senin nezdinde tüm gençlerimize verebileceğim tek nasihat, “elini uzatmak” olacaktır. Elini uzat; sevgiyle, şefkatle, güzel niyetlerle uzat her karşına gelene... Öncesinde ne yaşanmışsa yaşansın, sen elini uzat. Elbet farkındalıkla uzat elini, kendine ve özüne güvenerek uzat. Senin inancın “ben zarar görüyorum” ise, vücudun kortizon salgılar.
Halbuki inancın, özüne güvende ise, endorfin salgılarsın ve iyi bir ruh halinde olursun. Bu sana bağlı. Yaşam her nefeste bir seçim. Ve seçim her seferinde senin elinde. Hayata bakış açın hayata adapte olur. Kendi hediyeni kendin yarat. Güzellikle, aşkla, sevgiyle ve farkındalıkla yarat. Çıktığın bu hayat yolu her adımında, bir kırmızı halı misali, önünde açılacaktır zaten. Yeter ki sen güven, kendine güven ve adımını at. Önceden kurgulamadan, anda kalarak at adımını. Ve izle, sükunetle izle. Göreceğin, evrenin o muhteşem dengesi içinde her olanın, sana bir hediye olarak, yaratmakta olduğun kendi hediyen olarak geri dönüşüdür.
Yolun açık olsun kızım. Yolunuz açık olsun tüm çocuklarımız.