St. Louis Lanetlileri

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
16 Mayıs 2018 Çarşamba

13 Mayıs Cumartesi – Kaptan Güstav Schröder bordaladıkları iskelenin üzerinde durmuş, Hamburg Limanının 76. rıhtımında, kendilerini umutla bekledikleri özgürlüğe götürecek gemiye binmek için toplanan konukları karşılıyor… Her şey St. Louis benzeri gemiler yola çıkarken nasılsa öyle. Yalnızca ‘900 turistli bu eğlence gezisi’ tek yönlü… Tüm erkekler, kadınlar, çocuklar, Yahudi oldukları ve ülkeleri onları sistematik bir biçimde sürdüğü için Almanya’dan temelli ayrılıyorlar.

Gerçi St. Louis gemisi Alman bayrağı taşıyor, Hapag Alman Devletinin işletmesi, gemi nerede olursa olsun, her yerde Alman bölgesinde sayılıyor, ama yine de Kaptan Schröder’in gemisi. Schröder ekibine önceden kesin talimat veriyor: “Bugüne kadar konuklarımıza nasıl davranıldıysa, bu yolculara da aynı şekilde davranılacak. Hiç kimse bunu bir an bile aklından çıkarmasın.”

Geminin Hamburg Limanından hareketinden birkaç gün sonra, çarşamba günü, telsiz görevlisinin kaptana getirdiği telgraf ile her şey birdenbire değişiyor: “Yolcularınızın çoğunluğunun 937 sayılı yeni Küba yasasına uygun olmamaları sebebiyle karaya çıkış izni alamama ihtimalleri vardır. Rotanızı muhafaza edin, durum henüz kesinleşmedi…”

Oysa gemidekilerin ellerinde 150 dolar karşılığında edindikleri Küba’ya giriş vizeleri vardır. Ancak Devlet Başkanı Federico Laredo Bru, Havana’daki Alman diplomatların baskısı ile çıkarttığı bir yasayla bu belgelerin tümü geçersiz sayıyordu...

27 Mayıs Cumartesi – Küba göründüğünde yüzlerce kişi küpeştede. Turkuaz mavisi bir deniz, yüksek palmiye ağaçlarının arasından esen sıcak bir rüzgâr… Daha önceden buraya kaçmayı başaran akrabalar, tanıdıklar botlarla gemiye yaklaşırken ‘her şey iyi olacak’ diye bağırıyorlar.

Öyle olmuyor tabii. Limana çıkma izinleri iptal edilen yolcular gemide bekleyiş içindeler. Ama nafile: Başkan Bru, tüm baskılara rağmen geri adım atmıyor. Kaptan Schröder’in şirketi Hapag nezdindeki girişimleri sonuç vermiyor. Havana’daki Alman Elçiliği kısa ve net bir mesaj geçiyor: “Sayın Kaptan, onlar Yahudi! Onları hemen geri götürün ve bu sorumluluğu taşımayı başkalarına bırakın!”

Belgeleri geçerli sayılan 28 yolcu ve bileklerini keserek denize atladığı için hastaneye kaldırılan biri dışındakiler, geri gönderiliyorlar. Bakan Göbbels çok geçmeden bir açıklama yapıyor: “Hiç kimse St. Louis gemisindeki bu adi Yahudileri geri istemediği için, biz onları geri almak ve bakmak zorundayız.”

Ertesi gün gemi Florida sahillerine yaklaşıyor. Gemide geleceğe dair büyük bir güven oluşuyor. Amerika demokrasinin vatanı, bunu herkes biliyor. Onları mutlaka kabul edecekler. İçlerinden biri New York’taki Özgürlük Heykeli için yazılan bir şiiri ezbere okuyor:

“Bana verin o yorgun, o zavallı / Özgürce nefes almaya hasret kitlelerinizi / Kalabalık kıyılarınızın reddettiği biçareleri / Bana gönderin evsizleri, fırtınanın sürüklediklerini…”

Ancak Amerikan sahil güvenliği hiçbir limana giriş izni vermiyor. Roosvelt seçim derdindedir. Danışmaları bir gemi dolusu Yahudi’yi ülkeye almaması için baskı yapıyor… Örnek olacak bir olaya meydan vermemek gerek.

Kaptan Hapag’dan Hamburg’a dönme talimatı alıyor ancak bunu kabul etmiyor. Gemi Küba ile Florida arasında gidip geliyor. Birçok ülke nezdinde yapılan girişimler sonuçsuz kalıyor. Kaptan, gemiyi İngiltere sahillerine sürüp orada yakacağını ilan edince, İngiltere, Belçika, Hollanda ve Fransa’dan olumlu yanıt alıyor. Basında yer aldığı şekli ile ‘St. Loius lanetlileri’ nihayet birileri tarafından kabul ediliyorlar.

Kader ağlarını örüyor: Fransa, Hollanda ve Belçika tarafından ‘kurtarılan’ yolcuların yaşamları yeniden Nazilerle kesişiyor. Kaçının, nerede, nasıl ve ne zaman katledildikleri konusunda net bilgi yok…

Geçtiğimiz hafta içinde Kanada Başbakanı Justin Trudeau, ülkesinin St. Louis trajedisine sessiz kalmasından dolayı bir özür borçlu olduğunu ifade etmişti: “Parlamentoda kabul edilecek bir özür tarihin seyrini değiştirmeyecek. Kaybolan yaşamları geri getirmeyecek, parçalananları tamir etmeyecek… Ancak umuyorum ki bu çok geç kalmış girişim, tarihin yinelenmemesi adına, yaptığımız yanlışlar ile ilgili farkındalığımızı arttıracak…” 

Alıntılar:

1939 Yazı, Werner Biermann – Can Yayınları, 2011

The Star, Canadian Press, Colin Perkel, 8 Mayıs 2018