Değişen dengeler, değişen sistemler

Alber NASİ Köşe Yazısı
29 Kasım 2017 Çarşamba

Suudi Arabistan’da beklenen gelişme oldu ve İran karşıtı görüşlerin yanı sıra İsrail’i destekleyen görüşler de peşi sıra geldi. Aslına bakılırsa İsrail’in gerek Suudi Arabistan gerek BAE ile diplomatik olmasa da belli düzeyde görüşmelerinin olduğu bilinen bir gerçek. Arapların genel olarak Filistinliler ile İsrail arasındaki meseleye mesafeli davranması ise zaten İsrail ile olan husumeti devam ettirmek istememelerinin başlıca göstergesiydi. Yakın/orta gelecekte tahmin edilenin çok ilerisinde bir işbirliği kurulması ise şaşırtıcı olmaz.

***

Almanya’da tıkanan koalisyon görüşmeleri, sosyal demokratların ikna edilmesiyle yeniden ilerlemeye başladı ve Avrupa’nın en güçlü ülkesi hükümetsiz kalmaktan kurtuldu. Almanya tekrar seçime gitmek istemedi. Belki bunun aşırı sağı umulandan daha hızlı güçlendireceğinden korkuldu ve büyük koalisyona tekrar adım atıldı. Ancak sebep ne olursa olsun Fransa’da yaşanması muhtemel sonuç Almanya’ya da yaşanabilir.

Avrupa’yı bir anlamda yöneten iki egemen güç de aşırı sağcıların pençesine düşme korkusu yaşıyor. 2017 yılında artarda yapılan seçimler, bu ülkelerdeki ve dolayısıyla Avrupa’da aşırı sağın yükselişini bertaraf etmiş gibi görünse de, göz açıp kapayıncaya kadar geçecek olan 4-5 sene sonrası için kimse bir garanti veremez.

Esasen konu aşırı sağın yükselmesi değil, zira aşırı sağ gelse de sistemi gerçekten değiştirecek düzenlemelere gitmeyecekler ve gidemeyecekler. Esas sorun, insanların beklentilerinin, yaşam tarzlarının, tüketim alışkanlıklarının değişmiş olmasına rağmen siyasi olarak kendilerini temsil edecek partilerin ortaya çıkmaması.   

Örnek vermek gerekirse bundan bir nesil önce insanları araba ve ev vaadiyle cezbetmek kolayken, şimdilerde siyasilerin ev ve araba vaatlerinde bulunması seçmen için pek bir şey ifade etmiyor. Kaldı ki maliyeti hepi-topu 60 ile 100 bin Euro eden değerler için 20 sene taksit ödemek halk için pek de cazip değil.

Özellikle Avrupa’da yerel halk ağır vergiler altında ezilirken, kimi göçmenlerin sistemin boşluklarından yararlanarak havadan para kazanmaları, ırkçı olmasalar bile insanları ister istemez korumacı ve aşırı sağı destekler hale getiriyor. İnsan hakları, eşitlik gibi kavramları sonuna kadar kullanıp sistemi sömürmeye çalışanlar cezalandırılmadıkça Avrupa’da aşırı sağın yükselişi durdurulamaz.

Başka bir örnek vermek gerekirse mesela İstanbul’da gecekonduların yıkılmasını ve tapu tahsis belgelerinin iptal edilmesini savunan bir belediye başkan adayı çıksa, siyasi görüşü ne olursa olsun hatırı sayılır bir oy almaz mı? Aslına bakılırsa insanların tahammül edemedikleri fakirlik değil adaletsizlik. Adaletsizlik, insanları ister istemez aşırı uçlara yöneltir.

***

Sene başında yazdığım bir yazıda, sanal para birimlerinin parlayacağına dikkat çekmiştim. Sanal para birimleri benim tahminimden çok daha hızlı ve sağlam adımlarla yükselişini sürdürüyor. Aslında, siyasette olduğu gibi küresele piyasalar da bir sistem değişikliği arayışında. Konvansiyonel olarak güvenli liman olarak bilinen ‘altın’ yerini sanal para birimlerine bırakmak üzere.

Altın geleneksel olarak savaş, kıtlık ve krizde kullanılmak üzere saklanan bir değer. Altının bankada saklanması ise aniden ortaya çıkan durumlarda insanları kesinlikle koruyamaz. Altına yatırım yapıp da bankada saklanması ise, özellikle de getiri alınmadan bankada saklanması pek de akıl kârı değil.

Sanal para birimlerinin her geçen gün daha fazla kabul görmesi, bu tip para birimlerinin kişiden kişiye veya kurumdan kuruma transferi sırasında banka veya muhabir banka gibi 3. tarafların bu transfere karışmamaları, yine bu transferden ötürü herhangi bir ülkenin kendi para birimini usulsüz kullanılmasıyla veya transferiyle ilgili hesap soramaması ve en önemlisi uyduruktan kafaya göre ceza kesememesi sanal para birimlerine olan ilgiyi arttırıyor.

Geleneksel bankalar sisteme mesafeli görünse de, el altından desteklediklerini hatta hatırı sayılır yatırımcıyı bu enstrümanlara teşvik ettiklerini anlamak pek de güç değil.   

Farklı dengeler sanılandan daha hızlı ve kansız bir şekilde değişiyor. Sistemler de ister istemez bu değişimlere ayak uydurmak zorunda.