Çıkmaz sokak ekonomisi

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
8 Kasım 2017 Çarşamba

Bilmem farkında mısınız? Son zamanların en yüksek enflasyon oranlarıyla karşı karşıya kaldık. Dövizin son hızla zirvelerden zirveye koşması sadece Türk lirasını değil hepimizi yerden yere vuruyor. Türkiye’nin her bölgesindeki oteller bile kan ağlayıp tek tek kapanırken esnafın durumu ite ite nereye kadar gidecek vahim halde ve hâlâ belirsiz. Ayrıca inşaat dışında proje üretemeyen ve taş binaların arasında soluksuz bırakılan İstanbul’da yaşayan bizler de kıvranmaktan başka çaresi kalmamış gibi trafikle yoğuruluyoruz. Akşamları iş çıkış saatlerinde yolların Hindistan’a döndüğü İstanbul’da birinden yol istemek, geleceğini çalmak yahut borç para istemek kadar ürkütücü… Çıkmaz sokak ne yazık ki sadece ekonomik bir mesele değil. Özellikle İstanbul’da yaşayanların sıkıştığı bir psikolojik durum. Vakaları da şehir sokaklarında agresif ruh halleriyle kol geziyor.

Öte yandan ekonominin derinliklerinde uzmanların tartıştığı cari açık meselesine girmeyeyim diyorum çünkü konuşanlar hala işin içinden çıkabilmiş değil. Benzine gelen zamlar, çaktırmadan ayarlanmaya çalışılan kimi fiyatlar derken ekonomi öksüz, vatandaş ise dul kaldı…

Dış politikanın geçimsiz yaklaşımı, her konuyu sadece Fetö meselesiyle ilişkilendirdiği için artık dünyada sığ diye nitelenen büyük itibar kaybımız var. Ayrıca halen neden tutuklu olduğunu bilmediğimiz birçok ismin yanında Osman Kavala’nın da dünyanın gözüne sokula sokula, Soros uzantısı diye hapishanede tutulmasına verilecek net bir cevap halen yok. Enis Berberoğlu için işlemeyen adalet için diyecek söz kalmadı. Herkesin önünde eşit sayılmadığı yargı koşullarında ekonomi ise yabancı sermayeyi arkasına bakmadan kaçırır hale getirdi.

Ayrıca geçen seneye damgasını vuran terör meselemiz de yabancı turistleri kaçırdığından, nereden bakarsanız bakın ‘ekonomi akilleri’ taşıma suyla sadece değirmeni döndürmeye çalışıyor. Ancak ortada değirmen de kalmadığından belki problem de kendiliğinden buhar olur. Hatırlarsanız, bu da bir yaklaşımdı. Sonuçta bizler, meseleleri mesele etmezseniz mesele olmaktan çıkar diye düşünen bir kuşağın yönetimi altındayız. Ve kuşaklararası ekonomiye göre dünyada hiç gelişemeyen ülkeler kategorisinin öncüsü olmak üzereyiz.

Fakat yine de düşünüyorum. Acaba ne olsa artık böyle gitmez ya da ekonomideki gidişat daha fazla durumlara dayanamaz diye sorguluyorum. Yine de mantıklı bir cevap bulamıyorum. Çünkü öyle şeyler oldu ki ülkede ve yine olmaya devam ederken çoğu gık demedi. Yine herkes bildiği yerden hatta bildiği gibi yaşamaya devam etti. Mantıksızlığı belli bir mantık çerçevesinde açıklayamayacağımdan, izahı olmayanın mizahına bakma çabasındayım.

Duyarsızlaşan elbette insanlar, ekonomi değil. Uzun yıllardan sonra enflasyonun çift hanelere geldiği bir realiteye şartlar uzun süre dayanamaz. Yani normalde dayanmazdı! Ayrıca daha fazla faiz yükselterek dövizin durdurulamayacağını söylemek için de ekonomist olmak gerekmiyor. Zaten ortaya çıkan yüksek faizlerle kredi alıp iş yapan esnaf, tüccar ve sanayicimiz var ise kendilerine iş adamı değil, cesur yürek ya da kahraman gibi tanımlarla ödüllerini takdim etmek için daha neyi bekliyoruz?

Çıkmaz sokak ekonomisinin olmazsa olmazları arasında bulunan gelmeyen yabancı sermaye ve yetersiz kaynaklar ikilisi önümüzdeki günleri daha fazla meşgul ederken tüy diken açıklama ise başka yerden geldi.

Piyasalar Merkez Bankası’nın dolaylı döviz müdahaleleri ile meşgulken, uluslararası reyting kuruluşu S&P, yeniden düzenlediği ‘Dünyadaki en kırılgan ekonomiye sahip 5 ülke’ listesini yayımladı. Eski listeden bir tek Türkiye’nin kaldığı yani listede Pakistan, Arjantin, Katar ve Mısır var. Ancak S&P Türkiye’nin yeni kırılgan 5’li içerisinde ‘en kırılgan ülke’ olduğunu açıkladığında tahmin edeceğiniz gibi bizi çekemeyenler psikolojisi sonunda ciddi ciddi rakamlara da sirayet etti. Ve bu kırılganlığımızla, kıskananların çatlayacağı bir ekonomik tablo yaratmak neredeyse imkânsız hale geldi.

Özetle, önemli ve hatta köklü kurumların ve şahısların bir vesileyle üstelik bir çırpıda değersizleştiği bir ortamda, buna rağmen vasatlığın aşırı değer kazandığı realitemizde ekonominin kendi dengelerine kısa zamanda kavuşması mümkün değil.

Makul denge adına bugüne kadar sistemi kuranların ve onu taşıyan akılların hatırına hala dönmeye devam eden ekonomimiz biz çıkamıyorsak batsın bu dünya tavrıyla yeni bir dönemece girmiş gibi…