Bir Eylül Masalı…

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
27 Eylül 2017 Çarşamba

Eylül ayı geldiğinde içime bir hüzün basar; okul hayatımın bitmesinin üzerinden çok ama çok uzun seneler geçmesine rağmen, bu yaşımda bile eylül ayının benim için yaptığı en büyük çağrışım okulların açılmasıdır. Tıpkı incirlerin olgunlaşmasının da, hâlâ bugün okulu çağrıştırdığı gibi. Otuz sene öncesine giderim bir günde; aklıma sarı gömlekler, hava sıcak olsa da giyilmesi gereken lacivert, okul armalı hırka, muazzam çirkin gri etekler gelir. Bazen doksanlı yılların okul formalarındaki o etekleri, daha doğrusu o kombinasyonu kimin tasarladığını düşünürüm.  Sadece benim okulum için değil, etraftaki çoğu okul için geçerliydi bu durum; küçücük çocuklara soluk renkli, cansız ve ruhsuz bir gömlekle, belki yaşlı bir kadının giyebileceği bir model gri etek giydirmek… Günümüz çocukları en azından forma konusunda şanslı, polo yaka t-shirtler, yaşlarına yakışan modellerde etek ve pantolonlarla okula gidebiliyorlar. 

***

Küçük bir çocuk veya ergenseniz, eylül ayı geldiğinde bir günde değişir dünya; şortların yerini okul forması, plaj çantasının yerini okul çantası, denizin yerini okul avlusu, güneşin yerini bulut, hatta manavdaki mis kokulu şeftalinin yerini aylarca yiyeceğiniz kırmızı elmalar alır. Günümüze uyarlamak istediğimizde, instastory’ler bile değişir bir günde, üstelik bunun için okul çağında bile olmaya gerek yoktur.  Terk edilen yazlıklar, okula başlayan çocuklar ve yeğenler, yağmurlar, son dondurmalar, son denizler, kısacası ‘sonlar’ sosyal medyamızı süslemeye başlar.  Harvey ve İrma Kasırgaları’nda evlerini kaybedenleri, yaralananları, yakınlarını kaybedenleri, şehirlerini terk etmek zorunda kalanları düşündüğümüzde ise, çocukluğumuzdan kalan bu eylül travmasının aslında bir son olmadığını, sadece gerçek hayata hazırlayan bir başlangıç olduğunu hatırlarız. Nitekim başarılı olmak için iyi bir eğitim, güzel bir yaşam sürmek için para kazanmak, kişisel gelişimimiz için ise, özellikle de okul hayatımız bittikten sonra ömür boyu öğrenmek şart. 

***

Bu seneki eylül ayının gündeminden düşmeyen doğal afetler ve bağımsızlık referandumları bana Herakleitos’un “değişmeyen tek şey değişimdir” sözünü hatırlattı. Yeni bir dünyaya doğru gittiğimiz kesin. Olumlu ya da olumsuz her değişim, bizi düşündürüyor, bazen rahat bölgemizden çıkarıyor, bazen ise çok mutlu ediyor ve sonunda bizi güçlendiriyor. 

Sonbaharın tek değişmezi ve en keyifli zamanları ise, aileleri bir araya getiren kutsal bayramlarımız. Ailece toplandığımız, güzel yemekler yediğimiz, şükrettiğimiz yeni yılımız Roş Aşana’yı sevdiklerinizle çok keyifli geçirdiğinizi umuyor, masadaki elma reçeli kadar tatlı bir yıl geçirmenizi diliyorum. Bu cuma akşamı ise Yom Kipur. Yine ailelerimizle birlikte oruca başlamak ve bozmak için masa etrafında toplanacağız. Kendimizle hesaplaşacağız, bir anlamda kendimizi dinleyeceğiz. Kendinizle olduğunuz bu kutsal günde de, her zaman sevdiklerinizle birlikte olmanız dileğiyle… Hatima Tova!