Futbolun Türk Erkekleri

Kadri Gürsel ve eşinin öpüştüğü an! Bu döneme damga vuran, özgürlüğün en güzel fotoğrafı oldu, İnsan ülkesinde özgür olduğunda karısını, sevgilisini dudağından öper, hasretini paylaşmaktan çekinmez, bir askerin temiz mahcubiyeti, utangaç tebessümü de içimizi ısıtır. Hoş geldin Kadri Gürsel.

Köşe Yazısı
27 Eylül 2017 Çarşamba

Türk erkeklerinin futbol aşkı, ateşin benzinle olan ilişkisini anımsatıyor. Birlikte daimi yapamayacaklarını anlasalar da vazgeçemedikleri imkânsız bir aşk… Kadınların anlayamayacağı, uğruna ne ocakların söndüğü büyük bir tutku var. Hatta ufak bir çocukken mahalle köşesinde top koşturan amcanın bile artık hayallerini suya basıp, romatizmalarını ovarken köşe minderinin üstünde goooool diye sevinmeye doyamadığı en kalıcı mutluluğu! Seksist mi? Sadece erkeklerden oluştuğunu düşünürsek biraz vahşi de!

Kötüleyip kadınlar nezdinde ötekileştirecek değilim futbolu! Zaten sevgiliniz, kocanız futbol seviyorsa el mahkum konuyu az-çok demeden bir yerinden tutacaksınız. Açıkçası ben durumun psikolojisiyle ilgiliyim. Şöyle bir düşünsenize, bir erkeğe yıllarca aynı bazen de çok yüksek heyecanı vermeye devam eden o takımı tutuyor. Bütün erkekler ilgi duymuyor olabilir ancak çoğunluk üzerinde düşünecek olursak ortada ilgiden fazlası var. Yani ortalama bir Türk erkeğinin tarifinde futbol tam merkezde yer alıyor.

Üstelik futbol dünyasının doğal ortamına göz atınca National Geographic kanalını izlediğimi sanıyorum. Öte yandan heyecanlarına, tutkularına hayran olmamak mümkün değil. Lakin ilginç bir dil kullanıyorlar. Mesela “koymak” kelimesi futbol dilinde kesinlikle masaya su bardağını bırakmak türünde bir anlam içermiyor. Tavırları, Freud’un anne özlemine yaptığı çağrışım kadar keskin! Konuştukları dil adeta kendi aralarında anlaşmalarına vesile olan başka bir ırka ait gibi. Daha da tuhafı, bu dünyanın içine giren bir daha çıkamıyor. Artık ortak hayat amaçları, kader birliği söz konusu oluyor. Bir erkeğin, onu doğuran annesinden sonra kurabildiği en kuvvetli bağ olmalı, futbol!

Ve tüm bunlara dikkat çekmek istememin sebebi ise geçenlerde oynanan Fenerbahçe-Beşiktaş karşılaşması oldu. Sahada teknikten çok öfkenin hâkim olduğu oyun, gariptir egolara ve güç kavgasına kurban edilerek bambaşka bir boyuta taşındı. Normalde içinde teknik olan bir sporun taraflarının daha profesyonel, sözcülerinin de daha oturaklı olması beklenir. Fakat futbolun kimyası özellikle Türkiye içinde böyle değil.

Elbette kuralları, diğerini yenmek üzere konulmuş bu arkaik oyunda herkes mutlu olamazdı. Lakin aynı karşılamanın sonucunda yenilgi ne kadar çirkin karşılandıysa, galibiyet de o derece hoyrattı.

Ardından gelen futbol programcılarının yorumları ise halkayı adeta başka türlü tamamladı. Savurdukları tehditkâr üslup, hiç bakmadıkları teknik ve konuşmadıkları maç performansını da saymazsak halleri, herhangi bir mahalle esnafına, haline şükrettirecek kadar dramatikti.

Maç seyretmek özellikle belgesel sever kadınlar için seyirlik bir deneyim. Kesinlikle tavsiye ederim. Argoya giriş kısmı televizyondan, gelişme ve sonucu görmek isterseniz de sahaya bizzat iştirakinizden sonra benimseniyor.

Yine de yerip aşağıladığımı sanmayın aksine çok eğlenceli buluyorum. Zaten benim meselem neden erkekler böyle, neden futbol dünyası şiddet dolu gibi bir dert değil. Ona kendi içlerinde birkaç yüzyıl daha çözüm bulamayacakları zaten birkaç dakika izleyince anlaşılıyor.

Benim sorum başka bir yerden!

Futbol seven erkekler mi yoksa futbolla hiç ilgisi olmayan erkekler mi kadınların dilinden daha iyi anlıyor?

 

Nedir ne değildir!

Adalet, ortak yaşam sözleşmesidir. Vicdanla ve alışkanlıklarla değil, yasalarla bağlantılıdır. Öğrenilir, içten gelmesi gerekmez lakin uyulursa toplum huzur bulur. Ayrıca bu vesileyle ortak yaşamın külfetlerine çözüm gelir. Adalet kelimesinin kökeni Arapça olması vesilesiyle ve dini zeminde beslenmesinin de katkısıyla vicdanla ve ilahi adaletle sıkça ilişkilendirilir. Halbuki, yasaları kurbanların yapmadığı bir sistem getirilirse döngü de kırılmış olur. Ayrıca ülkemizde, adalet mülkün temelinden ziyade bir temelin mülkü konumunda ve güdük kalmıştır.

Özgürlüğün   fotoğrafı 

Bu döneme damga vuran özgürlüğün en güzel fotoğrafı oldu, Kadri Gürsel ve eşinin öpüştüğü an! İnsan ülkesinde özgür olduğunda karısını, sevgilisini dudağından öper, hasretini paylaşmaktan çekinmez, bir askerin temiz mahcubiyeti, utangaç tebessümü de içimizi ısıtır. Hoş geldin Kadri Gürsel.