Kuzey Kore ve sonbaharın gelişi

Alber NASİ Köşe Yazısı
6 Eylül 2017 Çarşamba

Eylül ve ekim ayları, tarih boyunca devlet yapılarını etkileyen toplumsal olaylara sahne oldu.

Yaz aylarının biriken enerjisi ve rehavet, sanki sonbahar aylarında patlar. Tarihe bakacak olursak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına teşkil eden Başkumandanlık Meydan Muharebesi 30 Ağustos’ta bitmiş olsa da, düşman askerlerinin Anadolu topraklarından çekilmesi 9 Eylül’de oldu. II. Dünya Savaşı resmi olarak 2 Eylül günü son buldu. Türkiye’deki toplum yapısını temelden değiştiren 6-7 Eylül olayları eylül ayında yaşandı. İsrail’in Ortadoğu’da kalıcı olduğunun tescili niteliğindeki Yom Kipur Savaşı, 6 Ekim günü oldu. Türkiye’nin yakın tarihini ve günümüzü derinden etkileyen 12 Eylül Darbesi, eylül ayında meydana geldi. ABD kadar dünyayı da şoka sokan ve ABD’ye karşı girişilen en büyük saldırılardan biri olan 11 Eylül saldırıları da eylül ayında oldu. Bu kadarla da sınırlı değil. Dünyayı derinden etkileyen, savaşlara ve yıkımlara sebep olan 1929 Ekonomik Krizi, 13 Ekim tarihinde başlamıştı. 1929 Krizi kadar yıkıcı olmasa da çok ciddi sarsıntılar yaratan 1987 Kara Pazartesisi, 19 Ekim günü ortaya çıktı. Yine dünyayı ekonomik krize sokan ve o zamanın FED Başkanı Ben Bernanke’nin cesur kararları olmasaydı kapitalizmin sonunu getirme potansiyeline sahip olan Lehman Brothers Krizi bir 15 Eylül günü başlamıştı.

Tüm bunların öncesinde uzun zamanlı bir bekleyiş, başka bir deyişle tansiyonun artması beklenmişti. Kiminde bilinçli, kiminde ise bilinçsiz siyasi boşluk yaşanmıştı. 2001 yılındaki 11 Eylül saldırıları öncesinde George W. Bush’un rehaveti, yine 2008 Lehman Brothers Krizi öncesinde ABD yönetiminin kayıtsızlığı (2008 yılında çıkan krizin öncesinde varlığa dayalı menkul kıymetlerde bir sorun olduğu 2007 yılından beri biliniyordu) daha büyük etkiyi beraberinde getirmişti.

Bu hafta ile takvimler yeni bir sonbahara girerken, nereden çıkacağı belli olmayan yeni krizlere gebe.

ABD Başkanı Donald Trump koltuğuna tam oturamadı ve ABD çok ciddi bir belirsizlik, öngörülememezlik ve bunun sonucunda bir otorite boşluğu yaşamakta. Trump’ın durumu bir önceki Cumhuriyetçi Başkan George W. Bush’la benzerlikler göstermekte. Hatırlanacağı üzere şaibeli oy sayımıyla iş başına gelen ve popülaritesi (Trump kadar olmasa da) bir hayli düşük olan Bush, 11 Eylül saldırılarından sonra bir yıldız gibi parlamış ve seçim öncesi söylemlerinin nerdeyse tamamını yerine getirmişti. Donald Trump’ın benzeri bir krize herkesten çok ihtiyacı olduğu muhakkak. Siyasi anlamda bir kriz ancak Trump’ı güçlü kılabilir. Ekonomik alanda oluşabilecek bir kriz ise ABD başkanının FED’in yönetimine farklı bir ismi ataması için sebep olabilir.

Krizler genellikle hiç beklenmedik bir olayla patlak verebilir ancak masa üzerindeki var olan sebepler de bu durumu destekler. Bilinen ve zaten yeterince büyük sorunların yanı sıra, son birkaç yıla damgasını vuran Kuzey Kore, gerek yaptığı kıtalararası füze denemeleri gerekse nükleer denemelerle tansiyonu gittikçe arttırmakta. Kuzey Kore’nin Çin tarafından kontrol edilebileceği göz önüne alınırsa, aslında yaşananın gizli bir Çin – ABD çekişmesi olduğunu anlamak pek de zor değil. Sessizlik ve eylemsizlik ne kadar uzun sürerse kriz o kadar büyük olur.