Sağduyu her şeye rağmen

İbadet etme tehdidi yiyen tüm Türk Yahudi Toplumunun, sağduyu galip gelmişse bile bundan sonrası için benzer hadiselerin bir daha tekrarlanmaması temennisinden öte bir beklentisi yok. İşin gerçeği maalesef bu…

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
25 Temmuz 2017 Salı

En sonunda bu da oldu. Mavi Marmara olayı döneminde sinagogların önünde protesto yapılacağı söylenmesine rağmen bunun hayata geçmemesinden sonra bu kez, Mescid-i Aksa olayları nedeniyle İstanbul’daki iki ayrı sinagogun önünde iki ayrı gün içinde iki ayrı grup hafif de olsa fiziksel müdahaleyi de içeren gösteride bulundu. Topu topu 16-17 bin kişi kalmış Türk Yahudilerinin az kısmının gittiği ibadethanelerin önünde ibadet tehdidi yapılmış oldu, iki bin on yedi’nin temmuz ayında, bu topraklara yerleşilmesinden tam 525 yıl sonra…

Mescid-i Aksa olaylarında kimin ne yaptığını, ‘kimdaha suçluydu’yu veya olayları fitilleyen gelişmeleri ayrıntılarıyla biliyoruz. Terörle başlayan olaylarda her iki tarafın yaptığı yanlışları da biliyoruz. Lakin görülüyor ki bu ülkede kimileri bu ayrıntılarla ilgilenmekten öte kayıtsız şartsız İsrail ve ’siyonistler’i toptan suçlayıp sorunu çözdüklerini sanıyorlar. Ama gerçekler başka bir yerde maalesef.

Kimsenin bu dünyada hele sıcak savaş veya kontrollü savaş dönemlerinde masum olmadığını çok iyi biliyoruz. Zira savaş demek hayatta kalma mücadelesi demek. Hayatta kalma mücadelesi ise öteki’ni hiçe sayan, onun yok olmasıyla hayatta kalmanın reflıeksi demek. Şunu demek istiyorum: Ne İsrail ne Filistinliler masum bu savaşta. Sorun kökünden çözülmedikçe biz sürekli masumiyet aramaya devam edeceğiz, nafile beklentilerle. Filistinliler İsrail’in varlığını kabul etmedikçe, İsrail de bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulmasını engelledikçe biz daha birçok hüzün ve masumiyet yitiriliş hikâyeleri dinleriz.

Peki, bütün bu koca tarihi meselenin, buradaki Yahudilerin dini gereksinimlerini yerine getirmelerine engel koyulmaya çalışılması ile ne alakası olabilir? Türk Yahudilerinin Ortadoğu’da vuku bulan olaylarla ne gibi organik bağı olabilir? Kavganın bir tarafında İsrail Yahudilerinin olması buradaki Yahudileri neden bağlasın? Bu soruyu daha fazla detaylandırmak anlamsız ve giderek absürt bir nitelik kazanıyor. Bir gazetecinin dediği gibi, kimi Müslümanların neden olabileceği olumsuz bir hadiseye karşı, örneğin, Almanya’da camilerin önüne gelinip Almanya’daki Müslümanlar protesto edilseydi, Neve Şalom ile Ahrida sinagoglarının önünde protesto edenler ne derdi acaba? Yoksa “O başka, bu başka” deyip çifte standartlığın rahatlığına mı sarılırlardı? Bilemiyoruz.

Neyse ki sağduyu yine galip geldi bu hadisede. İlk önce geniş toplum sosyal medyadan büyük bir eleştiri/kınama refleksi gösterdi. Sonra, hükümet yanlısından en muhalif kimi gazetecilere; TBMM İnsan Hakları Araştırma Komisyonu Başkanından kimi AKP milletvekillerine kadar tepki gösterdiler. CHP ve MHP Başkanları saldırının yanlış olduğunu söylerken CHP’den, HDP’den kimi vekiller çirkin olayı kınadılar. İşin asıl ilginç tarafı ise Neve Şalom Sinagogunda gösteri yapan grubun düşüncesine yakın siyasi partinin başkanı bile ‘eylem doğru ama ibadethanelerin önünde yapmak yanlış’ demesi olacaktı.

Sosyoloji alanına girecek ama sanki, bu memlekette kimi yanlışlar toplum nezdinde o derece içselleştirilmiş ki farkındalığın ortaya çıkması, yanlışın yanlış olarak algılanması ve kabul edilebilmesi için, kulağa tuhaf kaçacak ama, yanlışı yaşamak gerekiyor belki de.

Kimi yanlışların alarm zili yok galiba bu coğrafyada. Yeter ki bedel ödenmesin. 

Bu son olayda Türk Yahudileri yakın tarihte sinagoglarına yapılan büyük terör saldırılarından sonra ortak hafızalarına kazınmış travmatik hatıralarından dolayı yeniden o günlerin hissiyatına kapılmış olabilirler. Bedel ödemeden olmuyor maalesef.

Ve tabii ki asıl en önemli olan devlet erkânının gösterdiği tepki olacaktı. Hem Dışişleri Bakanı, hem Başbakan, hem de Cumhurbaşkanı ibadet özgürlüğüne zarar verecek bu davranışların doğru olmadığını açık ve net bir şekilde ifade edeceklerdi.

Lakin en umut verici hadise ise sosyal medyada hiç tanımadığımız kimi Müslüman dostların, göstericiler adına özür dileme mesajları olacaktı. Oysaki onlar neden özür dilesinlerdi ki?

Bu güzel insanların varlığı bu toprakların zenginliği ve parlak umudu olacaktı son tahlilde.

İbadet tehdidi yiyen tüm Türk Yahudi Toplumunun ise, sağduyu galip gelmişse bile bundan sonrası için benzer hadiselerin bir daha tekrarlanmaması temennisinden öte bir beklentisi yok.

İşin gerçeği maalesef bu…