Balonlar uçsun mu?

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
25 Temmuz 2017 Salı

İlkokul bir, belki de ikinci sınıftaydım. Bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmıştım. Yüzüm gözüm benek içindeydi. Bir dönemler çocuklar hasta olduklarında yataktan çıkmazlardı. Birkaç gün sonra kardeşimde aynı benekler çıkınca o da bitişiğimdeki yatağında yerini aldı.

Genelde pazarları aile ziyaret günüydü. Ancak hasta olduğumuzdan bu kez babaannemle büyükbabam geçmiş olsuna geldiler. İkisinin de elinde birer balon. Birinin üstü beyaz, altı mor diğerinin ise üstü beyaz, altı morcivert renkteydi. Sevineceğimizi düşünerek elimize verdiler. Evirdik, çevirdik, tavana hoplatamadık, zira terleme riskimiz vardı. Arada ellerimize boya çıkmıştı. Ve birden, ‘boom!’, Balonu mıncıklamaya çalışan kardeşimin elinde patlayıverdi. Öylesine korktum ki, uzun yıllar balonlardan uzak durdum. Ne çocuklarımın doğum günlerinde eve aldım, ne de düğün vs. gibi etkinliklerde yanlarına yaklaştım.

*** 

Zaman içerisinde balonlar evrim geçirdi. Sanırım Çin’den ithal edilen, ince bir plastiği andıran şekilli hayvancıklar, masal kahramanları iplere bağlanıp göğe doğru koca bir küme oluşturdular. Davetler, düğünler için kullanılan balon türleri ise ayrı bir yan sanayi haline geldi.

***

Eski Nişantaşı evlerinin çoğunda girişlerde bir avlu vardır. Kapı görevlilerinin hemen hepsi birbirlerini tanır. Biri yıllık izine çıktığında, yan apartmandaki onun görevlerini üstlenir. Böylesi bir dayanışma vardır aralarında. Apartmanların bir nevi korumaları olan bu görevliler, kat malikleri dışında kimsenin avluda durmasına izin vermezler. Nasıl olduysa bir müddettir, halim selim, işini severek yapan bir baloncu sokağımızın dibindeki evin avlusunda konuşlandı. Bağırmıyor, çağırmıyor, balonlar neredeyse kendi kendini satıyor. Apartmanın yöneticisi ile ayak üstü sohbet ederken baloncunun, kendisine fırça, sabun vs verilirse her sabah avluyu yıkayıp temizleyeceğini söylemiş. Nasıl anlaştılar bilmiyorum. Ama adama saygı duyduğumu belirtmeliyim. Rahmetli babam her vesileyle tekrarlardı, ‘Ne iş yapacaksan yap, ama severek yap.’ Baloncu üç vardiya çalışıyor. Öğlene kadar evin avlusunda, öğle sonrası arka sokaktaki hastanenin karşı kaldırımında ve üçüncü bir mekânda daha; şu anda anımsayamıyorum, rastladığı her mahalleliye usulca selam verir. Sınırlarını iyi bilir, kişiliğinden de ödün vermez. ‘Kaç yaşındadır acaba?’ diye içimden geçirmişimdir.

Baba mı, büyükbaba mı? Hayata genç yaşta atılanlar, hep daha yaşlı görünürler. Hangi şehrin neresinden göç etti baloncu? 

Baloncu bir tipleme. Ama hep düşünüyorum: Uçmak mı zor, kümenin içinde kalmak mı zor?