14 Temmuz - 15 Temmuz

Alber NASİ Köşe Yazısı
20 Temmuz 2017 Perşembe

Bundan tam bir sene önce, 14 Temmuz 2016 tarihinde, Fransızların Bastil Gününde Nice’te düzenlenen saldırı arkasından, 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye’de geniş kapsamlı bir terörist hareket olan başarısız bir darbe girişimi yaşandı.

Bu terörist saldırıların etkileri her iki ülkede de yaşanmaya devam ediyor. Türkiye’nin bu tip saldırılara meydan vermemek için kendi sistemini yeniden düzenlediği, Güney Fransa’da bu terörist saldırının ardından pek de alışılagelmiş olmayan, aşırı güvenlik ve gözetleme sisteminin aktif olduğu bir gerçek.

Fransa’da halen, daha önce görmeye alışılmadığı kadar çok polis, daha da önemlisi silahlı jandarma mevcut ve plajlarda dahi görev yapıyor. Güvenli mi? Evet. Terörist saldırıları engelleyebilirler mi? Bilinmez ama adi suçları turistlerden uzak tutmayı başarıyorlar. Yine de eli silahlı askerlerin etrafta dolandığını görmek pek de keyifli ve güven verici değil.

Bu sene 14 Temmuz tarihi ne yazık ki yine boş geçmedi. Bu sefer kendini Yeruşalayim’de Tapınak Tepesinde gösterdi. İki Filistinli terörist Müslümanların kutsal mekanı  Mescid-i Aksa’da namaz kıldıktan sonra çıkarak iki İsrail askerini öldürdü, birinin yaraladı. İsrail askerleri iki teröristi kaçarken vurdu. Tapınak Tepesi ise geçici olarak ziyarete kapatıldı. Hayatını kaybeden iki Dürzi kökenli askeri için İsrail, belediye binasını Dürzi bayrağı renkleri ile aydınlatarak hayatını kaybeden askerlerini andı.

Tarafımca en anlaşılmayan nokta ise terörist saldırıların ‘olağanüstü koşullar’ yarattığı ve olağanüstü önlemler alınması gerekliliği bilindiği halde konunun aşırı derecede çarpıtılarak İsrail’i tek taraflı suçlu duruma düşürme çabaları.

Nice’te yaşanan terör saldırısının sonrasında Promenade des Anglais’nin trafiğe kapatılması Fransız halkının hak ve hürriyetlerinin kısıtlanması olarak algılanmazken, neden terör saldırısının ardından Tapınak Tepesinin geçici olarak güvenlik sebebiyle kapatılması ibadetin kısıtlanması olarak algılanıyor. İsrail, Tapınak Tepesini kapatarak sadece Müslümanları değil Yahudileri ve Hıristiyanları da alıkoymuş oluyor. Bu saldırının bir benzeri yaşanmaması için ve yeniden güvenliği sağlayana kadar. İsrail de birçok farklı mecrada var olan statükoyu korumanın esas olduğunu beyan etti.

“Türkiye’deki sinagoglar kapatılsın o zaman” diyor bazıları sosyal medyada. Kaldı ki Türkiye’de defalarca gerçekleşen sinagog saldırılarının ardından aylarca sinagoglar kapalı kaldı. Hangi Yahudi vatandaş “İbadet hakkımız kısıtlanıyor” diye feryat etmiştir? Neticede ortada bir terör saldırısı vardı ve bu güvenlik önlemi gerekliydi.

Terör saldırısının akabinde yapılan soruşturmada, Mescid-i Aksa’da gerçekleşen terör saldırısında caminin bizzat yöneticilerinin parmağı olduğu iddia ediliyor. İsrail’i karalamak adına bu insanların kendi kutsal mekânlarına zarar vermekten kaçınmayacakları fikri düşündürücü.

Çifte standart ve her şeyin politize olmasının en çarpıcı örneği ise BM kararları. Konu İsrail ve Yahudi karşıtlığı olunca BM ve UNESCO’nun aldığı kararlar gerçekten çileden çıkarıcı. UNESCO’nun Hz. İbrahim’in mezarının bulunduğu Hebron şehrini Filistinlilerin kültürel mirası olarak kabul etmesi siyasi değilse nedir? Hazreti İbrahim yaşadığı zamanda ne bölgeye adını veren Filistinler ne de günümüz Filistinlileri terminolojide dahi yoktu. 

Gerek terör saldırıları, gerek terör saldırıları sonrasında takınılan tutumlar, başta BM’nin taraflı kararları İsrail’i haklı bir parano yaya ittiği gibi, İsrail ile Filistinliler arasındaki uzlaşmazlığı daha da içinden çıkılmaz hale getirmekte. BM’nin kuruluş amacı taraf tutmak mı? Hedefi barışı sağlamak değil miydi?