Değişime ne kadar hazırız?

Mois GABAY Köşe Yazısı
5 Temmuz 2017 Çarşamba

“Tek değişmeyen şey değişimdir. Değişim hepimiz için geçerlidir. İnsan hayatında yaşadığı sürece hatalar da yapabilir, doğrular da yapabilir. Size göre hata olabilir, bana göre değil. İnsanlar sevdiklerine kızabilirler. Aykut Hocamızla ortak paydamız da hayata bakışımız da paraleldir. Geldiğimiz noktada her şeyimiz Fenerbahçe’dir.”

Geçtiğimiz hafta Aziz Yıldırım, Aykut Kocaman’ın imza töreni esnasında söylediği bu sözlerle Fenerbahçe’nin kendisi dışında takıma dair her türlü değişikliğin sinyalini vermekteydi. Peki ya bizler? Hayatımızın her aşamasında değişiklik kaçınılmazken Türk Yahudi Toplumu olarak değişikliğe ne kadar hazırız?

Sizlerle son zamanda yaşadığım birkaç örneği paylaşmak isterim. Geçtiğimiz Pazar akşamı Burgazada Tatil Evinin açılışına katıldık. Farklı kurumlarda yıllarca gönüllü olarak çalışmış, halen de toplumumuzu ayakta tutan bir kitleyi bir arada görmenin, örnek almanın ayrıcalığını az sayıda birkaç genç olarak yaşadık. Gerek Hahambaşı Rav İshak Haleva’nın herkesle tek tek yaptığı keyifli sohbet, bir yanda gönüllü hanımların elden ele ikramları dağıtmak üzere seferber olması, yaşanan birliktelik hepimizi mutlu etti. Dönüş yolunda arkadaşım Kler, “Peki ya bizden sonra bu ikramları kimler dağıtacak?” sorusunu yöneltti. Günümüzde geldiğimiz noktada gönüllülükle faaliyet gösterdiğimiz derneklerimizi de zamanın şartları doğrultusunda değişime hazırlamak önceliğimiz olmalıydı. Bundan birkaç hafta evvel de bu kez bir sinagogumuzun yetkilisi ile bir dost toplantımızda Yahudilikte kadına bakış açısını anlatmaya çalışırken, farkında olmadan kadını ikinci planda tutmuş ve her ne kadar söylediklerinin Tevrat’ta karşılığı olsa da yanlış bir anlamaya sebebiyet verebilecek kelimeler sarf etmişti. Nitekim günümüzde Yahudi toplumu içerisinde de kadın-erkek eşitliğini tartışabilmeli ve kadınlarımızı sinagoglarımızda daha ön safhalarda görebilmenin yolunu açabilmeliyiz. Kipur günü Türk Yahudi Toplumu Başkanı’nın konuşmasının bazı sinagoglarda gönüllü kadın yahidlerimiz tarafından okunması bu yolda atılan önemli adımlarımızdan biridir. Değişim sadece ülkemizde değil, farklı ülkelerdeki birçok Yahudi toplumlarında da ihtiyaca göre kendini göstermekte. Geçtiğimiz hafta Manhattan’ın en büyük sinagogunun karma evliliklere yönelik aldığı karar belki de o ülke gerçeğinde kaybedilen toplum bireylerini kazanmaya yönelik son çareydi. Peki ya bizler? Tüm toplumumuzu kapsayıcı, çocuklarımızın Yahudi geleceğini nerede yaşamayı arzu ederlerse ona göre planlayan bir tutum içerisinde miyiz? Misyonunu kısmen tamamlamış ve dönüşüme muhtaç kimi kurumlarımızda halen değişime direnç mi gösteriyoruz? Yoksa o kurumları köklerimizden kopmadan ama çağın şartlarına da ayak uydurmuş yepyeni dinamik bir yapıya mı kavuşturuyoruz? Çocuklarımızı Ulus Özel Musevi Lisesi’ne gönderirken onlara büyük bir ailenin ve geleceğe aktardığımız bir hikâyenin parçaları olduklarını aileleri olarak aşılayabiliyor muyuz?

Toplum içerisinde paylaşımlarımız sadece facebook paylaşımından mı ibaret, yoksa her yaştan ihtiyacı olan kardeşlerimize yönelik bir ihtiyaç haritasının tespitine katkımız var mı? Peki ya sinagog vakıflarımız? Genç yaşta gabaylarımızı, hazanlarımızı yetiştirmek üzere hep birlikte bir çaba içerisinde miyiz? Sinagoglarımızı yaşatacak binalar değil, Şabat günleri sinagoglarımızı dolduracak gençler ve tartışmaktan, sorgulamaktan kaçınmayan bir ortamdır. Sinagog kelimesinin ‘Beth Knesset - Toplanma evi’ anlamı da bu değil midir?  

Gelin birbirimize samimi olalım. “Değişime ne kadar hazırız?” sorusunu kendi kurumumuzdan sorgulamaya başlayalım. Sürdürülebilirliğin kendi adımızı değil de toplumumuzu ve toplumumuzun geleceğini ön planda tutmakla mümkün olabileceğinin bilincinde kendimizi değişime hazırlayalım. Geç bile kaldık...