Sarılın

Dalia MAYA Köşe Yazısı
7 Haziran 2017 Çarşamba

Bir şehri yaşamak gerek... Yeşiline uzanmak... Ta kendi şehrinden gelip de ancak binlerce kilometre ötede tanıdığın bir can yürekle muhabbetleşmek bazan. Ve sarılmak, sımsıkı, dostça, kardeşçe sarılmak birbirine... Hiç bir art niyet taşımaksızın sarılmak. Belki de kime sarıldığını bile bilmeden sarılmak. Bazan ağaca sarılmak, o topraklarda yaşanmış acı tatlı tüm yaşantıların birer tanığı olan ağaçlara... Bir sarılma anında, hissediyorsunuz ağacın içindeki yaşam enerjisini; ağaçtan size, sizden ağaca durmaksızın bir akış hali yaşanıyor her sarılmada. Geçmişle yoğrulmuş yaşlı bedenleri üzerinden yaşanmışlıkları her yıl yeniden yeşeren yaprakları ile geleceğe taşıyan bir enerji... Geçmişle geleceği bugünde bize sunan ağaçlara sarılmak.

Bazan da insanlara sarılmak. O insanlar ki, ne acılar çekmiş ve ne güzellikler yaşamış.

***

Abel 10 yaşında Romanya’dan gelmiş. Varşova sokaklarında akordeon çalıyor. Çok değil 70 yıl önce akranları direniyordu aynı topraklarda.  Bugün nispeten huzur var buralarda. Abel pek de farkında değil durduğu yerin. Halbuki akordeonu ile yerleştiği gölgelik alan, II. Dünya Savaşının küçük direnişçilerinin anısına dikilen heykelin on metre ötesi. Kocaman gülen gözlerle bakıyor bana. “Türkiye’de yakınlarım var. Ama ben burada mutluyum” diyor yarım yamalak İngilizcesiyle. Sımsıkı sarılıyoruz birbirimize. Kocaman bir öpücük konduruyor yanağıma ayrılırken. O an, kendi doğurduğum çocuğum kadar yakın bana. İçim elvermese de, ayrılmam  gerekiyor yanından, izin vermek gerekiyor herkesin kendi yolunda yürümesine. Kim bilir neler görecek o güzel gözler yıllar içinde. Bu sefer Türkçe, “Görüşmek üzere” diyerek  uğurlarken Abel beni, düşünmeden edemiyorum... Yıllar sonra bir yerlerde, bir başka küçük çocuğa rastladığında hatırlar mı acaba uzak topraklarda sarılıp öptüğü beni?

***

Richard, bir Macar. On milyon Macar arasında ancak üç milyonun iş bulabildiğini söylüyor. Yedi milyon işsiz!. Toplamış tası tarağı, geziyor. Nerede iş bulursa orada yaşıyor. Yeni bir ülkeye geldiğinde birkaç gün sokaklarda yatıyor. Sonra cep harçlığına bir iş, artık nasıl bir iş bulabilirse onu yapıyor. Belki birkaç kişi ile bir odada uyuyacak parayı ancak biriktirebiliyor. Göçmen neslinin çocukları, gençleri onlar. Doğuda, savaş sebebiyle göç etmek zorunda kalanları konuşurken, Avrupa’nın göbeğinde bir başka savaşın, bir ekonomik savaşın da insanları yerlerinden ettiğini unutmuş muyduk yoksa? İnsanlar, dünyanın her köşesinde hareket halinde. Siyasal erkin yazdığı hikayede gerçek sandığımız sınırlar yavaş yavaş eriyor sanki... Milliyetler hâlâ konuşuluyorsa bile, tüm dünyayı saran ve II. Dünya Savaşı göçlerini saymazsak en büyük diyebileceğimiz bu göç hareketinin içinde belki de herkes eşitleniyor artık. Belki de insanlığın birbirini sadece insan kardeşi olarak görmesinin zamanı nihayet geliyor.

Aynı yolculuk.. Başka bir an… Otobüsümüze doğru yürürken karşımdan geliyor. O, beyaz saçlı beyaz şapkalı bir teyze. Çiçekli etekleri havalanıyor   her adımında. Gözlerimiz karşılaşıyor bir an. Takılı kalıyor bakışlarımız birbirine. Sanki yıllardır görmediğim bir kardeşime rastlamış gibi, hiç tereddütsüz, sarılıyoruz birbirimize. Bu sarılma Abel’inkinden farklı.  Abel’e ben sarılmıştım. Şimdi ise birlikte bir sarılma halindeyiz. 
“Neja ti” gibi algıladığım bir söz dökülüyor dudaklarından. “İstanbul” diyerek yanıtlıyorum ve ayrılıyoruz. 

Kısacık bir anda ömre bedel bir kucaklaşma. Önümde yürüyen iki arkadaşım şaşkınlıkla soruyor bana: “Tanışıyor musunuz???” Hayatımda hiç görmemiştim, yine de bir şekilde tanışıyorduk. Ailemden biri kadar yakındı bana. Annem olabilirdi, teyzem, büyükannem ya da kardeşim, belki de yakın bir aile dostu. Halbuki ne ismini biliyordum ne yaşını. Fotoğrafını bile çekmediğime üzüldüm sonra. Yine de kucaklaşma anının deneyimi kazınmıştı sonsuza kadar ruhuma...

Bir sarılma hikâyesi idi yaşadığım ve kalemimle sizlere aktarmak istediğim.

Geçmişe ve bugüne aynı anda sarılarak insanlığın birbirine sarıldığı şefkat dolu bir gelecek yaratmak üzerine her anı gerçek, her anı yaşanmış bir hikaye.

Sarılmanın iyileştirici etkisi var insanlığa. Sarılınca, geçmişe ve bugüne aynı anda sarılıyor insan. Sarılmak, insanlığın birbirine sarılacağı şefkat dolu bir gelecek yaratma şansını da yükseltiyor ister istemez.

O yüzden, sarılın. Sadece sevdiklerinize değil, sokakta karşınıza geliveren güzel ruhlara, bazan ağaçlara. Sarılın siz de benim gibi. Salt sarılmış olmak için değil, ama hissederek. Sarıldığınızla tek ve bütün olduğunuzu hatırlamak üzere sarılın. İdrak ederek; birine sarıldığımızda kendimize sarıldığımızı da fark ederek sarılın.

 Çünkü dünyayı sadece sarılmak kurtaracak.