Sinir kapısı…

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
24 Mayıs 2017 Çarşamba

Amerikan filmlerinde gördüğünüz araba yolculukları vardır. Birkaç arkadaş aniden tatile gitmeye karar verirler ve bir arabaya doluşurlar. En güzel müzikleri açarlar, pürüzsüz yollarda millerce yol giderler, birkaç saat sonra bir yerde mola verip rüya gibi bir kahvaltı ederler. Bir arkadaş beş yumurtadan yapılmış görünümünde devasa bir omleti yerken, diğerleri akçaağaç şuruplu pancake’leri kahve eşliğinde mideye indirir. Ara sıra gelen garson kadın onlara sınırsız kahvelerini dökerken havadan sudan sohbet eder. Arkadaşların kahve eşliğinde başlayan sohbetleri arabada da yol boyunca devam eder. Ya en güzel sohbetleri edip hayatın anlamını çözerler ya da derin sohbetlere dalıp bütün problemlerini hallederler. Bir Amerikan filminde, araba yolculuklarında konuşa konuşa bütün problemler çözülür.  Yarım saatte bir, bir eyalet geçerek akşama kadar ülkenin öbür ucundaki eyaletlerden birine giderler. Yollar pürüzsüz, molalar şahane, keyifler yerindedir. 

***

19 Mayıs Ulusal Egemenlik Gençlik ve Spor Bayramı’nda, işyerlerinin tatil olmasını fırsat bilip bir arkadaşımla birlikte arabayla Yunanistan’a gitmeye karar verdik. Yunanistan’a bugüne kadar hep uçakla, bir kere de otobüsle gittim. Otobüs yolculuğu aşırı yorucu. İki sene önce yaptığım yolculuktan sonra, bir daha otobüsle gidemeyeceğime karar verdim. Arabayla yola çıkmaya başlamak ise, filmlerdeki gibi pratik değil. Pasaportunuzda vizeniz varsa küçük bir çanta alıp yola çıkılamıyor. Turing’den arabanıza sigorta yaptırmanız, eğer yeni Türk ehliyetine sahip değilseniz, bir de uluslararası ehliyet çıkarmanız gerekiyor. Yeni ehliyete sahip olduğum için en azından o kısmı atlatabildim. Tatilde meydana gelebilecek sınır kapısı trafiğini atlatmak için çok erken evden çıkmamıza rağmen, İpsala’ya varmadan tam önce korkunç bir kuyrukla yüzleştik. Orada yürümekte olan bir polis Yunanistan tarafında grev olduğunu söyleyince 10 dakika sürmesi gereken işlemin belki 1-2 saat süreceğini düşünmeye başladım. Keşke… Tatilin ilk günü sınır kapısında geçti. İnsanlar tam 6,5 saat boyunca tuvalete gidemeden, yemek yiyemeden, sıkıntı içinde aşırı yavaş ilerleyen bir sınırdan geçmeyi bekledi. İpsala yoluna girdiğinizde, “Şuradan kaçıp geri döneyim” diye bir şansınız da olmuyor. Kendimizi yarım gün sonra Alexandroupolis’de bir lokantaya attığımızda, iki kişi survivor yarışmasından çıkmış gibi, beş kişilik bir yemek yedik. O gün, bir daha resmi tatillerde araba yolculuğu yapmamaya karar verdim. 

***

Yunanistan gezmekten çok keyif aldığım bir ülke. Her sene görmediğim bir adasını ve bir şehrini görmeye çalışıyorum. Şanslıyım ki daha görmediğim çok ada ve şehir var. Güzel denizi de, müzikleri de, insanları da bana huzur veriyor. Hele de benim gibi deniz mahsulleri ve güzel salataları seven biri iseniz, yemekler de bambaşka bir keyif. Denizin üstünde uzoları yudumlarken, İstanbul stresleri birkaç günlüğüne yok oluyor.  Paylaşamadığımız Türk - Yunan kahvesi konusunda, bizim kahvemizin daha iyi, onların ise uzosunun bizim rakımızdan daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Yine de kahve düşkünü biri olarak her yemekten sonra bir Yunan kahvesi ve her öğleden sonra bir soğuk frappe keyfi yaptım. Oraya vardıktan bir gün sonra huzurlu ve keyifli bir tatil geçirdiysem de, başka bir günde 10 dakikada geçebileceğiniz bir sınır kapısının, saatlerce perişan olacağınız bir sinir kapısına dönüşmemesi için, resmi tatillerde ve bayramlarda gitmemenizi tavsiye ederim.