Tünel’den Galatasaray’a

Selin SÜAR ORAL Köşe Yazısı
3 Mayıs 2017 Çarşamba

Her şehrin bir kimliği, bir kişiliği vardır. Dünya üzerinde kimi şehirler vardır ki bu şehirlerin kimliği de kişiliği de o şehirlerle özdeşleşmiş haldedir. Bu şehirlerin tarihi, insanları, içinde geçen hayat; bu kimlik ve kişilikle yakından bağlantılıdır. Dünyanın en kalabalık metropollerinden biri olan İstanbul ya da ‘Poli’ veya ‘Konstantiniye’ ve çok eski bilinen ismiyle Konstantinopolis’in de diğer metropollerden farklı olarak birçok kimliği ve kişiliği vardır. İşte bu farklı kimlik ve kişiliklerin en fazla görüldüğü yerlerden biri de eskinin Grand Rue de Pera’sı yeninin İstiklal Caddesinin ‘Beyoğlu’ ve ‘Tünel’idir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında takım elbise giyilmeden veya en güzel elbiselerin giyilmeden çıkılmadığı, belirli bir modernitenin ve görgünün sergilendiği noktalarmış buralar… “Salkım Hanım’ın Taneleri” buralarda yazılmış, Ber Sheva’nın Atatürk’ü buralarda yer alan arka sokaklarından birinde yaşamış.

Yazılı tarihi 16. yüzyıl başlarına dayanan Galatasaray bölgesinin ortasından günümüzün İstiklal Caddesi geçer. Rue de Pera’nın sonunda yer alan Galata’nın aksine Galatasaray’ın tarihi biraz daha geç başlamış diyebiliriz… Fransisken Misyonerleri bu bölgenin ilk resmi yerleşimcileri desek daha doğru olur. O günlerden başlayan ve içinde yaşayan sakinlerine ‘Avrupa’nın Göbeğinde’ yaşıyormuş izlenimini veren mimari desenin de temelleri bu misyonerlerle atılmış desek yeridir. 18. yüzyıl başlarında bölge, bugünkü İstiklal Caddesinin sağ ve sol tarafı ile Kasımpaşa, Boğazkesen taraflarına inen birbirine zıt yönde ayrı ayrı sokaklarla bölümlenmiştir ve bugünkü Galatarasay Lisesi merkez olmak üzere Beyoğlu gelişir. Söylemeye gerek yok; ‘Mekteb-i Sultani’nin kurulması bu bölgeye ayrı bir canlılık kazandırmıştır. Galatasaray’ı da içine alan Beyoğlu’nun batısında ağırlıklı olarak gayri Müslim mezarlıkları, doğusunda ise yabancı ülkelerin diplomatik misyonları vardı. Gerek mimaride, gerekse yerel kültür dokusunun içerisinde 18. yüzyıl başlarında ‘Paris merkezli bir Avrupa’ etkisi görüntüsü ortaya çıktı. Bu yüzyıl sonunda ise ‘Grand Rue de Pera’ etrafında yer alan yapıların birçoğu taş, tuğla veya ahşap olarak kent silüetinde yerini aldı. Hızlı bir şekilde gelişmesini 19. yüzyıl’da başlatan Galatasaray, 20. yüzyıl başlarında artık kendini Konstantinupoli’ye kabul ettirmiş bir kültür merkeziydi.

Rue de Pera’nın sonunda yer alan Tünel, Beyoğlu’nun bir semtidir. Adını bu semte veren dünyanın en eski ikinci metrosu ‘Tünel’ bu semtten başlar, Galata’nın altından geçerek Karaköy’de son bulur.  1800’lü yılların son çeyreğinde hizmete başlayan bu metro, aslında bu semtin de kültürel hayatını canlandırmıştır. Tünel semti aslında Beyoğlu’na adını vermiş dersek çok da yanlış olmaz. Osmanlılar tarafından 1461 yılında Trabzon’daki Rum Pontus Hanedanlığına son verilince, hanedanın son üyesi Komnenos ve sülalesi başkent Konstantiniye’ye getirilmiş. Bu sülalenin üyelerinden Kalayanis Komennos’un oğlu Aleksios din değiştirip, hak dinini seçince mükâfat olarak Tünel civarına yerleştirilmiş. Türkler tarafından ‘beyin oğlu’ denmesi de bu zamana rast gelir. Daha sonra geçen zaman içinde Galatasaray yönüne doğru yaşayan ve ticaretle uğraşan birçok Levanten aile, Karaköy’e kolay ulaşım sağlandığı için bu semte taşındı. Aslında bir yerde Galata’nın da başlangıç noktası diyebileceğimiz bu nokta, Altın Boynuz’a, Şişhane üzerinden tepeden bakar. İstanbul’un Osmanlı Döneminin ‘Wall Street”i  diyebileceğimiz, Bankalar Caddesi’ne kolay erişebilen bir yer noktası olması sebebiyle Avrupa menşeili bir çok firma 18. yüzyıl sonlarında burada ofis açtı. Ticaretle birlikte zenginleşen kültürel yapı da dünyanın birçok yerinden kuşkusuz izler taşımakta.

Yazının başında da değindiğim gibi birçok kimlik ve kültür barındıran bu şehrin belki de en çok bilineni ve en gözde olan noktası Tünel-Galatasaray’dır. Yüzölçümü olarak belki çok küçük olan bir bölgenin tarihi ve kültürel birikimi çok derindir. İstanbul’u İstanbul yapan yegâne yerlerden de biridir. İki önemli merkez olan Galata ve Beyoğlu’nu birbirine bağlayan Tünel inşaatının tamamlanmasıyla İstanbul, Londra’dan sonra dünyanın ikinci metrosuna sahip olur. Tünel’in hizmete girmesi İstanbul’un sosyal hayatına etki eder ve zaman içerisinde Tünel, İstanbullular için önemli bir yere sahip olur. Bugün hâlâ Karaköy’le İstiklal Caddesi arasında önemli bir köprü olan Tünel, yılların kültürel mirasını sırtlayarak geleceğe taşıyacaktır.